Dostluk ve Arkadaşlık

0
11803

 

Dost; gördüğümüzde mutlu olduğumuz, görmediğimizde özlediğimiz, varlığında  kederlerimizi unuttuğumuz, yokluğunda gözlerimizde yaş, kalbimizde hüzün duyduğumuz; bizi dinleyen, bizi  anlayan, derdimizle dertlenen, iyi günde ve kötü günde yanımızda olan, sırlarımızı paylaşabildiğimiz, hata ve kusurlarımızı anlayışla karşılayan, eksikliklerimize tahammül eden, zor anımızda bile bize “hakkı ve sabrı” tavsiye eden, gerektiğinde sevgisini ve yiyecek bir lokmasını paylaşan,  bizimle ağlayan, bizimle  gülen… kişiye dost denir.

Dostluk, dostlar arasında kurulan bağdır. İki ayrı bedenin tek kalpte birleşmesidir. İnsanların birbirlerini çıkar için değil,  karşılıksız sevmesidir.  Dostluk, sevinçleri, üzüntüleri güzellikleri, hayatı paylaşmak, birbirini anlamak…  öldükten sonra bile unutulmayan  arkadaşlıklardır.

Dost tehlike anında kendisini değil, arkadaşını düşünendir. “ Mağara arkadaşı, ikinin ikincisi olmak” dostluğun ürünüdür.

Arkadaş,  birbirini yakından tanıyan,  birbirine karşı sevgi, saygı, dostluk ve anlayış gösteren, bir amaca ulaşmak için beraber yürüyen kişilerden her birine arkadaş denir.

İnsan çocukluğundan itibaren arkadaş edinmeye başlar: Çocukluk arkadaşı, okul arkadaşı, iş arkadaşı, hayat arkadaşı…

İnsanın konumu, yaşı, statüsü ne olursa olsun hep konuşacağı, hayatı paylaşacağı, dertleşeceği, yalnızlığını gidereceği… birilerini arar.

İnsan  bazen hayvanlarla dost olur… yalnızlığını unutmak için.

Dostluk şiirlerimize, şarkılarımıza konu olmuş…

“Dost dost diye nice nicesine sarıldım,

Benim sadık yârim kara topraktır…” Aşık Veysel

Normal hayatta insanların çevresinde arkadaşları olur. Her arkadaş dost değildir. Bazı insanlarla çıkar bittiğinde arkadaşlıkta biter.

Bir arkadaşım anlatmıştı: “ Belediye başkanı aday adayı idim. Telefonum hiç susmuyordu, evime gelenlerin haddi hesabı yoktu. Aday olamayınca bir anda telefonlarım sustu, evimin kapısını çalan kalmadı. Eski dostlarımla baş başa kaldım.”

Çocuk oynasın da enerjisini boşaltsın. Enerjisini boşaltmazsa sorun olmaya başlar… deriz.

İnsan da sevgisini, sorunlarını, sevinçlerini, üzüntülerini birileri ile paylaşmak ister. Paylaşamazsa… hasta olmaya başlar. İnsan emekli olduktan sonra niye hastalıklar peş peşe gelir? … Unutulma, değer verilmeme korkusu…yaşamaya başlar.

İnsanların gönlünde taht kurmak, hayatta başarılı olmak, özel günlerinizde yalnız kalmamak ve yaşlılığımızda da unutulmamak istiyorsak: Telefon ajandamız kabarık olmalı. Özel günlerinde, hatırladığımızda, arkadaşları ziyaret etmeli, yapamazsak bile telefonla  aramalı,  selam vermeli, hatırını sormalıyız…

Bir insan dostunu bir çıkarı olmaksızın sırf Allah rızası için ziyaret ederse Allah (cc) o kulunu çok sever, o kuluyla  övünür, meleklerine o kulun yaptığını  örnek olarak gösterirmiş.

Sevgi, insan davranışlarının karşıya yansımasıdır. Davranışlarımızla insanların gönlünü kazanmalıyız. Her şey karşılıklıdır. Ne ekersen onu biçersin. Ararsan aranırsın, gidersen sana gelirler… hediyeleşirsen;    sana hediye ve dostluk olarak geri döner.

Atalarımız :  “Arkadaşının kim olduğunu söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim.” derken , kötü arkadaşın insana vereceği zararları ve iyi arkadaşın  insana katacağı güzellikleri anlatmak istemişlerdir.  Kendi tercihimizle, iyi insanları arkadaş olarak seçmemiz önemlidir. Çünkü,       “ Kötü arkadaşın insana verdiği zararı hiç kimse veremez.”  İyi arkadaşlıklar dostluğu doğurur.

Arkadaşlıklar: Zorunlu arkadaşlık ve isteğe bağlı arkadaşlık olarak sınıflara ayrılır.

Zorunlu arkadaşlıklar: İş arkadaşlığı, yol arkadaşlığı, hayat arkadaşlığı…  menfaate bağlıdır. İş bittiğinde veya çıkar bittiğinde zorunlu arkadaşlıklar da sona erer. Bazen de zorunlu olarak başlayan arkadaşlıklar dostluğa dönüşür.

Kendi isteğimizle seçtiğimiz; sevgiye, kardeşliğe dayalı arkadaşlıklar gerçek arkadaşlıklardır. İnsanın gerçek arkadaşının  olmaması yalnızlığın en kötüsüdür. Garip insan, hiç dostu olmayandır. (Hz. Ali)

Hayatımızın her anında; sırlarımızı, dertlerimizi, sıkıntılarımızı, sevinçlerimizi, üzüntülerimizi  paylaşabileceğimiz,  kendisine güvenebileceğimiz, zor zamanımızda yanımızda olacak, öfkelendiğimizde bize sabrı tavsiye edecek, bizi kötülükten alıkoyacak, malımızı, namusumuzu, canımızı…  kendisine emanet edebileceğimiz  arkadaşlara ihtiyacımız vardır.

Üç çeşit arkadaş vardır: Birincisi hava gibidir, su gibidir,  ekmek gibidir; her gün onu ararız. İkincisi iIaç gibidir; ihtiyaç oIduğunda ararız. Üçüncüsü mikrop gibidir; o seni arayıp buIur.

Sevgiye dayalı gerçek arkadaşlığın ileri aşaması; aşk değil, dostluktur.

“Aşk ve arkadaşlık bir gün yolda karşılaşırlar. Aşk kendinden emin bir şekilde sorar:

Ben senden daha samimi ve daha cana yakınım sen niye varsın ki bu dünyada?

Arkadaşlık cevap verir:  ” Sen gittikten sonra bıraktığın gözyaşlarını silmek için.”

Dost  toprak gibi olandır. Ona ne kadar sıkıntı versen de o sana hep güzel şeyleri verir.

Dostluk, Dr. Sümeyye Kula’nın  o güzel ifadesiyle: “Bir Kızılderili atasözü der ki:

“Ah rahatlık… Yanındaki insana güvenmenin tarif edilemez rahatlığı… Düşünceyi tartmadan, kelimeleri ölçüp biçmeden, yüreğinden koptuğu gibi, dosdoğru konuşmak…Tohum ile samanı vefakar bir elin alıp eleyeceğinden,  saklamaya değer olanları saklayıp, kalanını hafif bir nefesle üfleyivereceğinden emin olmak…”

Dostluk üzerine ne çok şey yazıldı, söylendi…

Dost hayattaki en büyük servet…

Bir dostun sevgisini, muhabbetini hissetmek sanki hayatı anlamlı kılan.. ”Derdin derdimdir” diyebilen insanların varlığını bilmek, “Bu insan gerçekten benim iyiliğimi istiyor”   diyebileceğimiz insanların olması hayatımızda…

Kötü gününde yanında mı? Eksikliklerine tahammül edebiliyor mu? İşte gerçek zenginlik buymuş, anladım…

Ve bildim ki dostluk dediğin ayrı olduklarında insanları bir arada tutanmış. Önemli olan beden değil yani, her şey ruhta olup bitiyor.

Önce ruh yaratıldı ve aslolan da ruhtur. Ruh için zaman ve mekan kavramı yok ki… Öyleyse problem de yok…

Seni bir dinleyen vardır, bir de  anlayan. Bir derdine üzülen vardır, bir de seninle derdini çeken.. Seninle aynı kalbi taşıyan yani, aynı hayatı yaşayan…

Dostun gözünden akan bir damla yaş yangın başlatır yürekte… Onun canı yansa sen ağlarsın, o gülse senin için ısınır…

Değil mi ki “dost” tek hece sözlükte… Tanımı tek olmasa da hissettirdiği duygu tek, yaşattığı mutluluk ek. İki ayrı deden de olsa tek yürek yani, tek kalp…

Paylaşım değil mi değerlere güzellik katan, sevgi değil mi paylaşıldıkça çoğalan ve dostluk değil mi ikilikleri ortadan kaldıran? Bir değil mi ki yürekteki sevda ve bir  değil mi ki en sevgili, tek sevgili!..

Ne güzel iki bedende yaşayan bir ruh olmak, ne güzel aynı duyguları paylaşmak, aynı heyecanı, aynı acıyı tatmak ve dahi ne güzel dualarda buluşmak…” dır.

 Kuran-ı Kerimde Allah (cc) şöyle buyuruyor: “Eğer siz aranızda dost olmazsanız yeryüzünde kargaşalık, fitne ve büyük bozgun çıkar. ” (el-Enfâl, 8/73)

Eski dostluğu devam ettirmek, imandandır.” (Hadis-i Şerif)

“Dostunu severken ölçülü sev. Belki bir gün düşmanın olabilir. Dargın olduğun zaman da ölçülü ol ki bir gün dost olursun. Sonra da yaptığına pişman olursun.” (Hadis-i Şerif)

“Kötülerle arkadaşlık insanın yok oluşuna neden olur.” (Hz. Ali)

“Eğer selamette olmayı seviyorsan cahillerle arkadaşlıktan sakın.” (Hz. Ali )

“En hayırlı seçim; hayırlı insanlarla arkadaşlık etmektir.” (Hz. Ali)

“Arkadaşlık ettiğin en hayırlı kimse ilim ve hilim (yumuşak huylu) sahibi olanlardır.” (Hz. Ali)

Dost, kendi menfaatini için dostunu satmaz. Gerektiğinde aç kalır ama dostunu aç bırakmaz.  “ Menfaat yaşamak, ahlak ise yaşatmak ister. Bir arada barınamazlar.”  Nurettin Topçu

Her arkadaş dost değildir. Dost zor zamanda belli olur. İnsanı tanımak için: Birlikte yemek yiyeceksin, birlikte yolculuk edeceksin… ”İnsanı, yol değil, yol arkadaşları yorar.”

Bazı dost bildiklerimiz ise kırıcı, kıyıcı ve ifşa edici. Oysa dostluk, açmayı değil, kapatmayı gerektirir. Sözgelimi dostunun sırrını herkesten saklamak, ayıplarını örtmek, sözüne müdahale etmemek, iyiliğini istemek, onun hüznüyle mahzun olmak; bütün bunlar, ”dostluğun adapları” arasındadır. (Marifetname)

Mevlana’nın dostluk hakkında söyledikleri:

“Bir dosta, dostun cefâsı nasıl ağır gelir ki?.. Cefâ ve ıztırap bir şeyin içi gibidir. Dostluk onun kabuğuna benzer. Dostluğun belirtisi belâlardan, âfetlerden, mihnetlerden hoşlanmak değil midir? Dostluk altın gibidir. Belâ ise ateşe benzer. Hâlis altın, ateş (yâni ıztıraplar) içinde saf bir hâle gelir.”

“Dostlarla oturan kişi, külhanda alevler içinde bile olsa, (o dostluğun lezzetiyle) gül bahçesinde oturuyor gibidir.”

Hiç ellerin taşı bana değmez, ille dostun gülü yaralar beni. (Pir sultan Abdal)

İyi güne aldanıp dostlarım var sanırsın, Unutma! Gerçek dostu, kötü günde tanırsın.. Dostlar okyanusun dibinde, midyenin içindeki inciye benzerler, az bulundukları için çok değerlidirler. ( Cemile Eyrik )

“Gerçek dostIar yıIdızIara benzerler, karanIık çökünce iIk onIar görünürler. İyi günde dost gözüken çok olur. Zor gününde kim yanında ise gerçek dost odur.

Arkadaş  vurulunca değil, unutulunca  ölürmüş. İnsanı düşmanın attığı taş değil, dostun attığı gül öldürürmüş.

Hurşit EKİNCİ

Eğitimci – Yazar