Değerler Eğitimi: Doğruluk ve Güvenilir Olmak

0
9962

 

Doğruluk: İnsanın sözlerinin, davranışlarının, yaşantısının ve fikirlerinin gerçeğe uygun olmasıdır.

Doğru insan, her türlü yalanın, sahteliğin, kötülüğün, haksızlığın karşısında olup; doğrunun, doğruluğun, hakkın ve iyiliklerin yanında olandır. Haksızlık karşısında susmayıp haksızlığa boyun eğmeyendir.

Doğru insan yalan söylemez, başkalarının hakkını yemez, hakkı olmayan şeyi almaz. İnsanların hatalarını aramaz, hatası olanların hatasını yüzüne vurmaz. İnsanlara kötü söz söylemez, insanlara lakap takmaz, insanları alaya almaz. İnsanlara eli ile ve dili ile zarar vermez.  İnsanların hoşlanmadığı tavır ve davranışlarda bulunmaz. Menfaatinin  değil, doğru olanın peşinde olur.

Doğru insan, darda kalan insanlara yardım eder, sahip olduğu imkanları ihtiyacı olan insanlarla paylaşır. İnsanların sevinçlerine ve üzüntülerine ortak olur.  Empati yapar (kendisini karşısındakinin yerine kor), kendisi için istediğini başkaları için de ister. Kendisine yapılmasını istemediği şeyi başkası için de istemez. İnsanlara faydalı olmaya çalışır. Öfkesine yenik düşmez. İnsanlara iyiyi doğruyu ve güzeli tavsiye eder. Güzel olan tavır ve davranışlarda bulunur.

Doğru insan olmanın vasıflarını taşıyan kişiye dürüst insan denir.  Dürüstlük doğru davranışlarda bulunan insanın sıfattır.

Dürüstlük:  doğruluk, adaletli olma, emanete hıyanet etmeme, içtenlik…  gibi  vasıflara sahip olmaya  işaret eder.

Dürüst insan; “dosdoğru olma” , “özü sözü bir olma”, “olanı olduğu gibi yansıtma”, “gerçeği saklamama”, “adil olma”, “sözünün eri olma”, “ olduğu gibi görünmek” gibi sözlerle anılır.

Sıdk; sadakat, doğruluk, teslimiyet, iyi niyet, güvenirlilik gibi kavramları içine alan bir kelimedir.

Sıddık: Özü sözü bir olan, yalan söylemeyen, yanlış yapmayan, dosdoğru olan, davranışlarıyla bunu doğrulayan ve gerçekleştiren kişidir. Dili ile söylediği her şeyi kalbi ve davranışı ile gerçekleştiren kişiye sıddîk denir.

Allah Kuran-ı Kerimde: “Doğrularla (Sıddıklarla) beraber olun” (Tevbe, 119) buyurmaktadır.

Hz. Peygamber : “Allah’a inandım de, sonra da dosdoğru ol.”  “Doğru olunuz ki, kurtuluşa erersiniz”   buyurmuşlardır.

 Dosdoğru olmak ilahi bir emirdir. “  emrolunduğun gibi dosdoğru ol” emrinin gereğini yerine getirebilmek zordur.  Hz. Peygamber  “Hud suresi beni ihtiyarlattı” buyurmuşlardır. Tefsirciler Hz. Muhammed’in bedenen çökmesine bu surede bulunan    “…. emrolunduğun gibi dosdoğru ol…”  Ayetinin etkili olduğu, dosdoğru olmanın şartlarının yerine getirilmesinin zorluğundan kaynaklandığını belirtmişlerdir.

 Doğruluk hayatımızın her anında olmalıdır. Hayatımızda doğruluğun yeri :

Doğru yol (Sıratı müstakim): Doğru tavır, davranış ve yaşam biçimi olan, İnsanın hayatı boyunca yapması  ve uyması istenen  yaşam tarzıdır. Bütün yaşamı boyunca doğruluğu kendisine prensip edinmesidir. Allah Kuran-ı Kerimde: “Alemlerin Rabb’i Allah’a hamdolsun, Rahman’dır, Rahîm’dir. Din gününün sahibidir. Ancak sana kulluk eder, ancak senden yardım dileriz. Bizi doğru yola ilet. Nimet verdiğin kimselerin yoluna…” (el-Fâtiha, 1/1-6) buyurmaktadır.

Sözde doğruluk:  İnsanın bütün söylediklerinde doğru olanı söylemesi ve yalandan  uzak durmasıdır. Doğru sözlü olmanın zıddı: yalancılıktır. Doğru insan yalan söz söylemez. Yalan yere yemin etmek, insanları güldürmek için yalan söylemek kötü davranışlar olarak kabul edilmiştir. Şaka bile olsa yalan söylemek uygun görülmemiştir.

Özellikle çocuklara “ şunu yaparsan sana şunu vereceğim…” türünden sözler verip de,  verilen sözlerin yapılmaması yalan  söz olarak kabul edilmiş ve yapılması uygun görülmemiştir.

Anne ve baba çocuğuna doğru sözlü olmanın önemini ve yalanın kötülüğünü davranışları ile örnek olarak öğretmelidir. İnsan şaka da olsa yalan söylememeli, haklı da olsa tartışmaya girmemelidir.

Verilen sözde durma, sözünden caymama, yalan söylememe, insanları kandırmama  doğruluğun gereğidir.

“Doğru sözlü olmak insanı iyiliğe götürür. İyilik Cennet’e götürür. Kişi doğru söyleye söyleye Allahü teâlânın katında sıddîk olarak yazılır. “ (Hadis-i Şerif)

Allah (cc)  insanları yalan söylemekten men etmiştir.  “Yalan sözden kaçının. ” (el-Hacc, 22/60).

İş de doğruluk: Doğru insan yaptığı iş de hile yapmaz. Aldığı paranın hakkını verir. Alın teri ile helalinden kazanmak ibadet olarak kabul edilmiştir.

Ticarette doğruluk: Doğru insan malın iyisini satar. Malında bir kusur varsa müşteriye söyler. Para kazanmak için hile yapmaz. İnsanların zararına olan şeylerden uzak durur. Karaborsacılık ve stokçuluk yapmaz.

“Doğru olan tüccar kıyâmette sıddîklarla ve şehîdlerle berâber olacaktır. (Hadîs-i şerîf)

Yönetimde doğruluk. Doğru insan adaletli olur. Rüşvet almaz, adam kayırmaz. Emaneti ehline verir. Hak yemez, haklıya hakkını verir.

Davranışlarda doğruluk: Doğru insanın özü sözü bir olur. Yaptığı her iş de kendisine doğru olmayı ilke edinir. Doğru olmayan söz ve davranışlarda bulunmaz. Sözle, yazı ile, işaret ve ima ile insanlara yalan ve yanlış bilgi vermemek, İki yüzlü olmamak, Samimi olmak doğruluğun gereğidir.

Aile Reisliğinde Doğruluk: Doğru insan ailesine sadakatle bağlı olur. Onları aldatmaz, onları üzecek tavır ve davranışlarda bulunmaz. Onlara iyiyi doğruyu ve güzeli tavsiye der, kendisi doğru olanı yapar.

Güvenilir olmak: Hayatı boyunca, davranışlarında ve yaşamında doğruluğu kendine ilke edinen insanlar  toplumda güvenilir insan olarak kabul görür. Toplumda güvenilir insan olarak bilinen kişilerin sözlerine değer verilir, kendilerine saygı gösterilir. Zor durumlarda hakemliklerine müracaat edilir.

İnsanların yaşadığı toplumda, tutarsız davranışları; yalan söylediğinin açığa çıkması, verdiği sözden dönmesi,  emanete hıyanet etmesi, menfaatini ön plana alması, insanlarla çıkar odaklı ilişki kurması kişinin toplumdaki güvenilirliğini azaltır. Güvenilirlik, konuşulan söze göre değil, kişinin davranışlara göre kazanılır.

Kısa vadeli kazanç etmek için çalışanlar uzun vadede insanlar nazarındaki güvenilirliklerini kaybederler. Önemli olan,  kısa vadede para kazanmak değil, uzun vadede aranan insan olmak, güvenilir insan  olmaktır.

İnsan sözleri ve yaşantısı ile toplumda sevilen, değer verilen bir insan olursa, toplum o insanın sözüne ve yaptıklarına değer verir. Toplumun kanaat önderi olur. Hz. Peygamber,  peygamberlik gelmeden önce bile yaşadığı toplumda “el-Emîn”(güvenilir insan)  olarak tanınmıştı.

Hz. Peygamber bir gün Kabe’nin yanındaki tepeye çıkıyor ve insanların toplanmasını istiyor ve kendilerine çok önemli şeyler söyleyeceğini söylüyor. İnsanlar toplanınca onlara şöyle diyor: “Ey insanlar sizlere şu dağın arkasında düşman var. Biraz sonra size saldıracak, çocuklarınızı öksüz, eşlerinizi dul bırakacak desem bana inanır mısınız? Diye soruyor. İnsanlar, inanırız çünkü sen “Muhammedu’l Emin” sin (güvenilir insan) . senin yalan söylediğin görülmemiştir. Hz. Peygamber Allaha yemin ederim ki, akşam yatıp sabah kalktığınız gibi bir gün gelecek öleceksiniz ve yaptıklarınızdan hesaba çekileceksiniz… “ diyor.

Mekke’nin ticaretle uğraşan zenginleri peygamberimize güvendikleri için  kıymetli eşyalarını, altınlarını  peygamberimize emanet ediyorlardı. Peygamberimiz hicret ederken kendisine emanet edilen kıymetli eşyaları – bunlar benim canıma kastettiler, bu kıymetli eşyaları yanımda götüreyim demiyor-malları sahiplerine vermesi için Hz. Aliyi görevlendiriyor…

Allah insanlara doğru insanlarla dostluk kurmalarını, onlarla birlikte olmalarını emrediyor. “Ey iman edenler! Allah’a karşı sorumluluk bilincinden uzaklaşmayın ve özü-sözü bir (sâdıklar) kişilerle beraber olun.” ( Tevbe suresi/119) buyuruyor.

Düşmanlarının bile  senin olmadığın yerde senin hakkında güzel konuşması: “o güvenilir ve iyi bir insandır” demeleri dünyada iken kazanılabilecek en güzel mertebedir.

Hurşit EKİNCİ