MÜTEVAZİLİK

0
17

Mütevazi, tevazu sahibi; sahip olduğu maddi ve manevi şeylerle övünmeyen, gösteriş yapmayan, üstünlük taslamayan, alçak gönüllü olan, kibirli olmayan, başkalarını küçümsemeyen insanlara mütevazi denir.

Tevazu, alçak gönüllü olmaktır: Gösterişten, kendini beğenmekten, sahip oldukları ile övünmekten, gurur ve kibirden uzak olmak, insanlara tepeden bakmamak, insana insanca değer vermektir. Yaratılmış her bir canlıya saygı, şefkat ve merhamet göstermektir.

Alçak gönüllülük, kendisiyle, sahip olduğu zenginlik, makam, mevki, başarı, eğitim, güzellik… gibi imkanlarla ya da yaptığı şeylerle övünmeyi sevmemek, gösteriş yapmamaktır.

Mütevazilik bir hayat tarzıdır. Mütevazilik güçlü karaktere sahip olmayı gerektirir. Mütevazilik, gerektiğinde kınayanın kınamasına aldırmadan, çekinmeden doğru olanları yapabilmektir.

Mütevazi insan affedicidir. Kendisine yapılan kötülüğe bile iyilikle karşılık verir. Cömerttir. Belalara karşı sabreder, öfkelenmez. Fedakardır, zariftir, ince ruhludur. İnsanlara iyilik yapmaktan mutlu olur.

Allah (cc) Kuran-ı Kerimde insanlara: “Rahman’ın has kulları o kimselerdir ki, yeryüzünde tevazu ile yürürler…” (Furkân, 25/63)

“Küçümseyerek insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme! Zira Allah, kendini beğenmiş, övünüp duran kimseleri aslâ sevmez!” (Lokmân, 18)

Nitekim Hz. Peygamber (sav) bu konuda bizleri şöyle uyarmıştır“Allah bana, mütevazı olup birbirinize karşı övünmemenizi ve birbirinize karşı haddi aşan davranışlarda bulunmamanızı vahyetti.”

 İnsanlar hiçbir şeyleri olmadığı halde dünyaya gelirler. İnsanların dünyadaki ömürleri bittiğinde yanlarında bu dünyaya ait hiçbir şey olmadığı halde bu dünyadan giderler.

İnsanların dünyada sahip oldukları maddi ve manevi imkanlar birbirinden farklıdır.

Bazı insanlar zengin, bazıları fakir, bazıları hasta, bazıları güzel, bazıları çirkin, bazıları zeki, bazıları alanlarında çok başarılı, bazıları başarısız, bazıları makam ve mevki sahibi, her türlü imkana sahip, bazıları ise istenilen imkana sahip değildir…

İnsanların sahip oldukları zenginlik, makam, mevki insanın üzerindeki elbise gibidir. İnsanı sahip olduğu makam, zenginliği ve sahip olduğu imkanlar değiştirmemelidir. İnsan sahip olduğu imkanlarla kendisini diğer insanlara üstün görmemeli ve övünme vesilesi yapmamalıdır. Önemli olan söz, davranışları ve yaptıkları ile iyi insan olmaya çalışılmalıdır.

Tarihe baktığımız zaman, sahip oldukları imkanlarla kendisini üstün gören, o imkanları halka zulüm aracı olarak kullanan, ilahlık iddiasında bulunan Nemrutlar; Firavunlar yaşamış. Zenginliği ile övünen Karunlar yaşamış… onlardan geriye ne kalmış? Bugün bile insanlar onları zulmün, zalimliğin temsilcisi olarak nefretle anmaktadır. Tarihte mütevazilikleri ile ünlü olan kişiler bugün bile insanların kalbinde yaşamaktadırlar.

Hz. Peygamber (sav) kölelerin bile davetine gider, zaman zaman merkebe binerdi. Bineğinin terkisine insanları bindirir, yemeğini yere koyup yerdi. Kaba yünden elbise giyer, oturup koyun sağar, misafirlerine bizzat hizmet ve ikram ederdi. Dulların, yoksulların işini görmek için onlarla birlikte ihtiyaçları görülünceye kadar yürümekten çekinmez ve aslâ büyüklenmezdi.

Hz. Peygamber (sav) ordusuyla Mekke’yi fethettiği zaman muzaffer, mağrur bir komutan edasında şehre girmiyor. Devesinin üzerinde mütevazi bir durumda, secde halinde şehre giriyor. Silah çekmeyenlere silah çekilmesini, kan dökülmesini, intikam alınmasını yasaklıyor.

Kendisini çok sevdiği şehrinden hicret etmek zorunda bırakan, Müslümanların mallarına el koyan, Bedir, Uhud ve Hendek savaşlarında arkadaşlarının birçoğunun şehit olmasına sebep olan insanları bile affediyor.

Mekke’nin fethinden sonra yapılan Huneyn ve Evtas Muharebeleri sonucunda elde edilen ganimetler savaşa katılanlar arasında pay ediliyor. Hz. Peygamber Medinelilere Akabede verdiği sözü tutarak çok sevdiği Mekke’den ayılıp Medine’ye dönüyor. Yaşamında hiçbir şey değişmiyor. Yaşadığı yer, daha önce kerpiçten yapılmış küçük bir oda ve sade bir hayat…

Hz. Ömer halife seçiliyor. Adaleti ve cesareti ile meşhur. Hz. Ömer kendi işini yapacağı zaman devletin mumunu söndürüp kendi mumunu yakacak kadar adaletli.  Hz. Ömer üzerinde yamalar olan elbise giyiyor. Hz. Ömer üzerinde yeni bir elbise olduğu halde hutbeye çıktığında cemaatten biri kalkarak “Ya Ömer seni dinlemeyiz! Ganimetlerden bizim payımıza düşen kumaştan bir elbise çıkmadı, senin elbisen yeni, demek ki kendine ganimetten fazla pay almışsın. diyor. Hz. Ömer Oğlu Abdullah’tan cevap vermesini istiyor. Abdullah “Ey cemaat! Babam adaletsizlik yapmadı. Üzerinde giyecek elbisesi olmadığı için benim payıma düşen kumaşı da babama verdim. İkimizin payı birleşince babama bir elbise oldu” diyor.

İnsanı insan yapan kişiliğidir, güzel ahlakıdır. İnsanların gönlünde yer edinenidir. İnsanlar sahip oldukları makamları, paraları, imkanları… insanlara zulmetmek, insanları küçümsemek için değil, insanlara yardım etmek, görev ve sorumluluklarını bilmek, insanlara hizmet etmek ve insanlar arasındaki sevgi ve kardeşliği güçlendirmek için kullanmalıdır.

Bazı insanlar vardır reklam yapmayı, övünmeyi sever. Birilerine iyilik yapmıştır, toplumun içinde övünerek anlatır. Bir eser yaptırmıştır, her yerde reklamını yapar. Aslında yapılan iyiliğin gizlisi makbuldür. Atalarımız birine zekatını verirken gizlice, borcunu öder gibi vermişlerdir. Karşıdaki insanı rencide etmeden vermişlerdir. Yapılan iyilik karşılığında insanlardan hiçbir şey beklememişlerdir.

Mütevazi bir yönetici emri altındakilere zulmetmez, makamını çıkarı için kullanmaz. Görev ve sorumluluklarını bilir. Yapılması gerekenin en iyisini yapmaya çalışır.

Tarih gösteriş meraklısı, lüks yaşam tarzına özenen, kendini beğenmiş, halkın malını kendi çıkarları için harcayan yöneticiler, halkını mutlu edememişler ve fazla uzun ömürlü iktidarları olmamıştır. Halkı ile beraber olan, mütevazi; onlar gibi yiyen, onlar gibi yaşayan, halkın dertleri ile dertlenen, onların sevinç ve üzüntülerini paylaşan yöneticiler halkını mutlu etmişler, başarılı ve iktidarda kalma süreleri uzun olmuşlar.

İnsanın mütevazi olması, kişinin karakteri ile ilgilidir. Kişinin karakterinin yaklaşık %70’i 3-6 yaş döneminde ailede şekillenir. Geri kalan kısmı aldığı eğitim, yaşadığı tecrübeler ve yaşadığı çevrenin etkisi ile oluşur.

Çocuğun karakterinin oluşmasında öncelikle anne ve babası etkilidir, onları model alır, taklit eder. Çocuklar anne ve babalarının söylediklerine değil, yaptıklarına bakarlar. Anne ve baba mütevazi ise çocuk ta mütevazi olmayı sağlayan alışkanlıklar edinir. Anne veya baba gösterişi, övünmeyi severse çocukta aynı davranışları yapar. Davranışlar zamanla alışkanlığa dönüşür.

Çocuklara küçük yaştan itibaren olumlu örnekler olunmalıdır.  Anne ve babalar çocuklarının nasıl olmasını istiyorlarsa kendileri öyle olmalıdır.  Çocuklarımıza paylaşmayı, yardımlaşmayı, başkalarının hakkına saygı göstermeyi, iyilik yapmayı, yapılan iyiliği başa kakmamayı; gururlu ve kibirli olmamayı kendisinin diğerlerinden üstün olmadıklarını öğretmeliyiz.

Çocukların gururlu, kibirli, kendini beğenmiş, başkalarını hor gören davranışlar edinmesine, çocuğun yaşına ve gelişimine uygun olarak engel olunmalıdır. En etkili eğitim; olumlu rol modellerle, mütevazi insanlarla birlikte olmaktır. Konuşarak değil, yaşayarak, yaparak öğretmektir. Çocuklar anne ve babaların söylediklerine değil, yaptıklarına bakarlar.

Üniversite yıllarında üç arkadaş aynı odada kalıyoruz, aynı fakültede aynı sınıfta okuyoruz. Üçümüz de Anadolu’dan yeni gelmişiz. Fazla yol yordam bilmiyoruz. İlk zamanlar Gültekin her sabah erkenden kalkar kahvaltıyı hazırlar, gerekli şeyleri alır, bizi kaldırır, kahvaltımızı yapar okula giderdik. Sofrayı Gültekin toplar, bulaşığı o yıkar. Biz hiç oralı olmazdık. Kıymalı pide yemeye gittiğimizde bile parasını o öderdi.

Gültekin, mütevazi, zeki, çalışkan yol yordam bilen, yaşına göre ağırbaşlı bir arkadaştı. Bir gün bile bize sitem etmedi, olumsuz bir söz söylemedi. Her işi ben yapmak zorunda mıyım? Siz de şu işleri yapın demedi. Hali ile bize çok şey öğretti. Sadık’la göz göze geldik, sorumluluklarımızı hatırladık. O günden sonra birimiz yemek yapıyorsak bir diğerimiz sofrayı hazırlıyor, bir diğerimiz odayı temizliyor, bulaşıkları yıkıyor veya alışveriş yapıyordu.

Kıymalı pide yemeye gittiğimizde bile, masanın altında çaktırmadan bu sefer de pidelerin ücretini ödemek için parayı hazırlıyor ve ödemek için hızlı hareket ediyorduk. Gültekin o mütevazi hali ile bizlere ömür boyu unutmayacağımız ve alışkanlık haline getireceğimiz şeyleri öğretmişti.

Mütevazi olmayı acizlik olarak gören insanlara karşı mütevazi olunmaz. Kibirli, kendini beğenmiş, insanları hor gören, küçümseyen insanlara karşı mütevazi olunmamalıdır. Bu tür insanlara karşı anladığı dilden; yaptığı olumsuz davranışın benzeri gösterilmelidir. Bize değer vermeyen, bizi küçümseyen insanlara da biz de değer vermemeliyiz.

Ömer Seyfettin’in “Pembe İncili Kaftan” hikayesini hatırlamakta fayda vardır. Hikâyede İran’a gönderilen elçimize karşı İran hükümdarının yaptığı saygısızlığı ve elçimizin İran hükümdarının karşısında oturacak yer olmadığı için üzerindeki çok pahalı Pembe İncili Kaftanın üzerine oturmasını ve oradan ayrılırken çok pahalı olan Pembe İncili Kaftanını orada bırakmasını anlatır…

Mütevazi olmak acizlik değildir. Mütevazilik insanın kalitesini gösterir. İnsanı değerli kılan güzel ahlakı ve mütevazi oluşudur.

Hurşit EKİNCİ

Eğitimci – Yazar

 

PAYLAŞ
Önceki İçerikMERHAMET
Sonraki İçerikMAHREMİYET