Hikayelerle Değerler Eğitimi: Verilen Sözün Önemi

0
3164

 

Hatice Ananın oğlu anlatıyor:

“ 12 Eylül ihtilalinin olduğu ilk günlerdi. Kayseri de bugünkü Erciyes Üniversitesi yeni açılmış, Hacettepe Üniversitesi bünyesinde geçici olarak eğitim gören Tıp Fakültesi Kayseri’ye taşınmıştı. Tıp fakültesinde öğrenci olan ve aynı mahallede ikamet ettiğimiz arkadaşım, Tıp Fakültesinde okuyan öğrenciler için ev tutmaya karar vermişti. Beraberce birçok yere gittik, araştırmalar yaptık. Akşam kiralanacak bir eve bakmak için, bir yerde buluşmak üzere sözleştik.

O akşam elektrikler kesilmiş, dışarıda yağmur yağıyor, şehre gidecek otobüsün gitme saati de geçmişti. Üstelik 12 Eylül ihtilalinin psikolojik baskısı da vardı. Hatice Ana akşam ezanı okunduktan sonra çok acil durumlar hariç, çocuklarının dışarıya çıkmasına asla izin vermezdi. Doğrusu o zor durumda gitmek nefsime ağır geliyordu. Nasıl olsa annem izin vermez diye düşündüm. Sorduklarında, annem göndermedi diyecektim. Durumu anneme anlattım.  Annem, “Oğlum! Söz verdin mi?” diye sordu. Evet dedim. Annem: “ Söz verdinse gitmen gerekir” dedi. Annemin sözünün üzerine söz söylemek mümkün mü?

Dışarıya çıktım. Elektrikler gittiği için etraf karanlık, yağmur yağıyordu. Otobüs durağına vardığımda durakta kimseler yoktu. Üstelik Belediye otobüsü de gitmişti. Gideceğim yere iki araba değiştirerek gitmem gerekiyordu.  Randevu saatine yetişmem mümkün görünmüyordu.

Durakta beklemeye başladım. Şiddetli yağmur yağıyordu. Birden önümde bir minibüs durdu. Şoför arabaya davet etti, baktım tanıdık biri idi. Arabaya bindim. “Bu saatte, bu havada nereye gittiğimi” sordu. Fevzi Çakmak Mahallesine deyince, “ben de oraya gidiyorum, seni bırakırım” dedi. Arkadaş beni buluşacağımız noktaya bıraktı…  Randevuya zamanında yetişmiştim.”

Verilen sözü yerine getirmek (ahde vefa), erdemli insanda bulunması en önemli vasıflardan biridir. İnsana toplum içerisinde saygın bir yer kazandıran; olumlu tavır ve davranışlarıdır.

İnsanlar toplum içine girerken makam ve mevkilerine göre karşılanırlar, ancak kişiliklerine göre toplumda değer kazanırlar. İyi insanlar makam ve mevkilerini kaybetseler bile toplum nazarındaki değerini kaybetmezler.

Atalarımız ne güzel söylemiş: “ İnsanlar kılık kıyafetlerine göre karşılanırlar, tavır ve davranışlarına göre uğurlanırlar.”

Kuranı-ı Kerimde Allah (cc) şöyle buyurmaktadır: “Ahde vefa edin (verdiğiniz sözü yerine getirin); hiç şüphesiz ahitten (verilen sözlerden dolayı) hesaba çekileceksiniz.”(İsra, 34)

“Onlar ki ( iyi insanlar) emanetlerine ve verdikleri sözlere sahip çıkarlar.” (Mu’minun, 8)

“Yapmayacağınız sözü söylemeniz, Allah katında büyük bir günahtır.” (Saf, 3)

Yapmayacağı veya yapamayacağı sözü vermek, vaatte bulunmak, dilin bir afetidir. Söz verip yerine getirmemek, münafıklık (ikiyüzlülük) alametidir.

Hz. Peygamber buyuruyor ki: “Münafıklık alameti üçtür: Konuştuğu zaman yalan söyler. Söz verdiğinde sözünde durmaz. Kendisine bir şey emanet edildiğinde emanete hıyanet eder.

İnsan verdiği her sözden sorumludur. Verilen her söz insana sorumluluklar yükler. Verilen sözün tutulmaması, kendisine söz verilen kişinin zarar görmesine, planlarının bozulmasına ve hayal kırıklığına sebep olabilir.

Yahya Kemal Beyatlı ve Mehmet Akif Ersoy buluşmak üzere sözleşirler. Buluşma gününde İstanbul’da şiddetli kar fırtınası olmaktadır. Yahya Kemal Beyatlı bu havada nasıl olsa gelmez diye randevu yerine gitmez. Ancak söz verdiği için o havada Mehmet Akif Ersoy randevu yerine gitmiştir. Randevu yerine gelmeyen Yahya Kemal Beyatlı ile uzun süre konuşmaz.

Nitekim Hz. Peygamber bu konuda şöyle buyurmaktadır: “Allah’a ve ahiret gününe inanan kimse, mutlaka verdiği sözü yerine getirsin.” (Hadis-i Şerif)]

Hz. Peygamber, bir kadının oyun oynamakta olan çocuğunu çağırdığını görür. Çocuk oyunu bırakıp gelmez. Anne “gelirsen sana… Vereceğim” der. Hz. Peygamber:   “ Çocuğa söz verdiğiniz şeyi vermezseniz veya yapmazsanız yalancı olursunuz” der. Hz. Peygamber, insanların yapamayacakları sözleri vermelerini veya verdiği sözü yerine getirmemelerini hoş karşılamamıştır.

Şöyle bir olay anlatılır: “Eski dönemlerde hadis rivayet eden bir alim, duymuş olduğu bir hadisin doğruluğunu teyit ettirmek için;  aylarca yolculuk yaparak o kişinin memleketine gider. Tarlasında çalıştığını öğrenir. Tarlaya gittiğinde, adamın kaçmış olan atını yakalamak için; içinde yem olmayan torbayı ata uzatarak yem varmış gibi yakalamaya çalıştığını görür. “Torbada yem olmadığı halde yem varmış gibi bir hayvanı kandırıp  yakalamaya çalışan birinden hadis rivayet edilmez” der ve oradan ayrılır.” Hayvanları bile kandırmaya hakkımız yoktur.

Sözünde durmanın güzelliği atasözlerimize de yansımıştır: ”  “Özü sözü bir olmak.  Allah bir, söz bir. Söz namustur. Söz verme, verdinse dönme! Söz ağızdan bir kez çıkar. Sözünün eri ol! Tükürdüğünü yalamak -verdiği sözden dönmek- yiğide yakışmaz.

Eğer verilen söz yanlış ise, yapılması halinde olumsuzluklara sebep olacaksa, kötü işi yapmakta insanlar sözleşmiş ise, verilen sözün yapılmaması daha doğru ise… o zaman yanlıştan dönmek gerekir.

Her malın olduğu gibi insanın da bir değeri vardır. Verdiği sözde durmaması insana itibarından çok şey kaybettirir. toplum içerisindeki güvenilirliğini azaltır.

Evlenirken verilen sözler, iş hayatında verilen sözler, aile fertlerine verilen sözler, bütün insanlara verilen sözler, bütün canlılar için verilen sözler… aynıdır.

Allah’a verilen sözler adaktır, yani bir borçlanmadır. Verilen sözü mazeret olmaksızın yerine getirmemek kandırmaktır.

“İtibarımı kaybetmektense para kaybetmeyi tercih ederim.” (Alfred Bosch)

“Ya göründüğün gibi ol, ya da olduğun gibi görün.” (Mevlâna)

Hurşit EKİNCİ