Değer: Bir toplumda bulunan insanların çoğunluğu tarafından üzerinde uzlaşılan, benimsenen, paylaşılan ve yaşamı düzenleyen her türlü inanç, duygu, düşünce, davranış ve kurala değer adı verilmektedir.
Değer, toplumun kendi varlık, birlik, işleyiş ve devamını sağlamak ve sürdürmek için bireylerinin çoğunluğu tarafından doğru ve gerekli oldukları kabul edilen inanç ve kültürden kaynaklanan ortak düşünce, amaç, temel ahlaki ilke olarak kabul edilmektedir.
Değer, bir duyguya, düşünceye, davranışa, nesneye, varlığa veya faaliyete, bireysel ve toplumsal açıdan tanınan önem, başkalarının tavır ve davranışlarını değerlendirme ölçüsü ya da üstünlük demektir.
Değer bilimi (aksiyoloji), Töre ve ahlak bilimi (etik) Dünyada yeniden önem kazanmaya başlamıştır.
Sözlük anlamı: Değer, bir şeyin önemini ve kıymetini belirlemeye yarayan soyut ölçü.
Bir şeyin değeri, maddi karşılığı, kıymeti. Bir şeyin parayla ölçülebilen karşılığı, eder, paha. Yaşama yön veren inanç, düşünce ve davranışlar, yüksek ve yararlı nitelik.
Uğruna canların ve malların feda edildiği inançlar, semboller.
Ahlaki anlamı: İnsanların davranışlarının iyi ya da kötü, yanlış ya da doğru olduğunu belirleyen inanç, yargı ve ilkeler sistemi, soyut ölçüler. İdeal bir yaşama dair görüş ve düzenlemeler.
Ekonomik anlamı: Bir şeyin para ile ölçülebilen karşılığı, alım gücü, bedeli, kıymet, paha.
Toplumsal anlamı: Bir ulusun sahip olduğu sosyal, kültürel, ekonomik ve bilimsel değerlerini kapsayan maddi ve manevi ögelerin bütünü. Toplumun her kesimi tarafından kabul edilen ve savunulan değer.
Hukuki anlamı: Toplumca kabul edilen değerlerin hukuka uygun olması. Adalet değerine uygun hukuk düzeni. Hukukun amacı adaleti sağlamaktır. Değerin amacı adil olmaktır . Hukuku uygulayanların da mesleğe uygun değerlerinin olması. Güçlünün değil, haklının kazanması. Gücün değil, hukukun üstün olması.
Değerlerin kaynağı inançlardır. Bir toplumun inançları değerleri, değerler kültürleri oluşturur.
İnançlar duygulara, duygular davranışlara, davranışlar alışkanlıklara, alışkanlıklar değerlere değerler karaktere dönüşür.
Çağımız bilgelerinden Gandi şöyle diyor:
Düşüncelerinize dikkat edin; duygularınıza dönüşür…
Duygularınıza dikkat edin; davranışlarınıza dönüşür…
Davranışlarınıza dikkat edin; alışkanlıklarınıza dönüşür…
Alışkanlıklarınıza dikkat edin; değerlerinize dönüşür…
Değerlerinize dikkat edin; karakterinize dönüşür…
Karakterinize dikkat edin; kaderinize dönüşür…”
Değer iki kısma ayrılmaktadır: Maddi değer ve manevi değer.
Maddi değer: Bir şeyin parayla ölçülebilen karşılığı, kıymeti, ederi, pahası, fiyatı. Dünyalık, sahip olunan para, mal, makam, mevki, şan, şöhret vb.
Her ne kadar maddi olmasa da, maddi gelir ve güç elde etmeyi sağlayan; makam, mevkii, unvan, şan, şöhret vb. de birer maddi değerdir.
Manevi değer: Maddi olmayan, değeri madde ile ölçülemeyen, insanları bir arada tutan, insanların manevi hayatında iz bırakan inanç, dil, kültür, bayrak, marş gibi sembollerdir. Manaya, inanca, gönüle, ruha ait olan şeylerin bütünüdür
Bütün toplumlarda,İnanma, saygı duyma, merhametli olma, yardımsever olma gibi değerler var olmuştur. Yalancılık, haksızlık ve zulüm her toplumda olumsuzluğu ifade etmiştir. Değerler öğretilebilir ve öğrenilebilen olgulardır.
Değerlerin ilk oluştuğu ve şekillendiği yer ailedir. Çocuğun dünyayı anlama çabası içerisinde çevresinden gördüğü etkiler önemlidir. paylaşım, sevgi, saygı, adalet, hoşgörü gibi birçok değer çocukken davranışlara yerleşmekte karakter haline gelmektedir.
Değerler eğitiminin tarihçesi
Değerler eğitimi; 1995 yılında Birleşmiş Milletlerin 50. kuruluş yıl dönümü kutlamaları çerçevesinde, Birleşmiş Milletler Eğitim Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) tarafından “Yaşayan Değerler Eğitimi Programı” (YDEP) kapsamında; Brahma Kumaris’in hazırladığı ve halen dünyanın birçok ülkesinde uygulanmakta olan ; “Daha İyi Bir Dünya İçin Değerlerimizi Paylaşalım” projesi ile uygulanmaya başlamıştır. Bu proje 12 evrensel değere odaklanmıştır.
Bu değerler; sevgi, saygı, sorumluluk, hoşgörü, özgürlük, barış, mutluluk, dürüstlük, işbirliği, alçak gönüllülük, sadelik, birlik olarak belirlenmiştir.
Living Values Education/ Yaşayan Değerler Eğitimi Programı (YDEP) değerlerin eğitimini işleyen bir eğitim programıdır. Çocukların ve genç yetişkinlerin on iki temel kişisel ve sosyal değeri keşfetmelerine ve geliştirmelerine yardımcı olmaları için eğitimcilere farklı deneysel çalışmalar ve pratik yöntemler sunmaktadır.
Birleşmiş Milletler sözleşmesinin ön sözündeki bir ilkeden geliştirilmiş olan tema: “ Temel insan haklarına, insan varlığının onuruna ve değerine olan inancı yeniden pekiştirmek içindir.”
Tarih boyunca değerler
Hz. ademle başlayıp Hz. Muhammed ile sona eren Peygamberlerin ortak mesajları, Tevhid inancı: La ilahe illallah, yani “Allah’tan başka ilah ( güç, kuvvet ve kudret sahibi) yoktur” olmuştur. Peygamberlerin insanlara telkin ettiği ortak değerler aynı olmuştur. Bunlar: dürüstlük, affedici olma, yardımlaşma, adalet, misafirperverlik, dostluk, sabır, şükür, kul hakkı, helal lokma, komşuluk, kanaatkarlık, sevgi, saygı, sılayı rahim…
Sokrates, (M.Ö. 469- M.Ö. 399) Ahlak felsefesinin kurucusu olarak kabul edilir. Platon (Eflatun) un hocasıdır. Cehaletten daha büyük bir kötülük yoktur. Sokrates’in savunması öğrencisi platon tarafından yazılmıştır. Yani Sokrates kendini bilmekte ve kendini tanımaktadır.
Sokrates’in ahlak görüşü iki düşünceden ibarettir:
Erdem bir bilgidir. Kimse bilerek kötülük yapmaz.
Ahlakın amacı mutluluktur, insanın ulaşmak istediği en yüksek iyi de ancak mutluluktur ve mutluluğun yolu da erdemden geçer.
Erdem insanın kendini bilmesiyle ortaya çıkan, yaşamı daha iyi hale getiren ve bizi mutlu kılan bilgidir.
İyimser bir insan ayakkabıları çalınınca ayaklarım var ya diyebilen insandır.
Fazilet ruhun güzelliğidir.
Hayatta gütmemiz lazım gelen biricik gaye ruhumuzu yükseltmektir; düşüncemizin, ahlaki kudretlerimizin ilerlemesini sağlamak, düşüncemizi her an biraz daha aydınlatmak; kendimizi günden güne daha hür ve mükemmel duymaktır.
Aristoteles, (MÖ 384 – MÖ 322) Platonun öğrencisi. Büyük İskender’in hocası.
Zayıflar her zaman adalet ve eşitlik isterler. Güçlülerse bunların hiçbirini takmaz. / Aristoteles Herkes en fazla kendi çıkarını, en az bɑşkɑlɑrının çıkarını düşünür. / Aristoteles
Fazileti olmayan insan, hɑyvɑnlɑrın en kirlisi, en vahşisi, en muhteris ve en doymak bilmez olanıdır. / Aristoteles
Mevlana , Mesnevisinde “Değer Nedir?” diye sorar ve cevaplar:
“Buğday ve un değerlidir. Asıl amaç ve ürün olan ekmek daha değerlidir.
En değerli nedir? Tohumun ekmeğe dönüşmesine şükreden insan daha değerlidir.
Bu insan sadece bedenini değil canını da beslemiştir. Önce yok olmuş sonra başak vermiştir.”
Ülkemizde değerler eğitimi
Ülkemizde Değerler Eğitimi, Milli Eğitim Bakanlığının 2010/53 nolu Genelgesi ile 2010-2011 eğitim ve öğretim yılından itibaren okullarda öğretilmeye başlanmıştır.
Milli Eğitim Bakanlığı’nın 2010/53 nolu genelgesinde değerler eğitiminin kapsamı şu şekilde ifade edilmiştir:
“Toplumsal hayatı oluşturan, insanları birbirine bağlayan, gelişmeyi, mutluluğu ve huzuru
sağlayan, risk ve tehditlerden koruyan ahlaki, insani, sosyal, manevi değerlerimizin tüm bireylere kazandırılmasında en önemli etken eğitimdir. Bu kazanımlarımızın öğrencilerimize aktarılması da değerler eğitimini oluşturmaktadır.”
Değerler Eğitimi Projesi çerçevesinde gerçekleştirilmek istenen hedefler şu şekilde belirtilmiştir:
Öğrencilere temel, insanî değer ve erdemlerin kazandırılması, değerlere karşı duyarlılık oluşturulması ve değerlerin davranışa dönüştürülmesi.
Toplum tarafından kabul gören değerlerin uygun okul ortamı oluşturularak geliştirilmesi ve pekiştirilmesi. Öğrencilerin sorumluluk duygularının geliştirilmesi.
Öğrencilerin akademik bilgi ve gerçek hayatta rehberlik edecek ahlaki değerlerle donatılmış olarak yetiştirilmesi. Kültürel değerlerimizin güçlendirilmesi, Okul ve çevresindeki sosyal yaşamın ahlaki ve etik değerlere uygun olarak şekillenmesi, “Ahlak Temelli Disiplin” kavramının yerleştirilmesi. Öğrencilerde ahlaki bir topluluk bilincinin oluşturulması.
Milli Eğitim Bakanlığınca belirlenen değerler
Sevgi, Sorumluluk, Saygı, Hoşgörü, Duyarlılık, Öz güven, Empati, Adil olma, Cesaret, liderlik, Nazik olmak, Dostluk, Yardımlaşma, Dayanışma, Temizlik, Doğruluk- dürüstlük Aile birliğine önem verme, Bağımsız ve özgür düşünebilme, İyimserlik, Estetik duyguların geliştirilmesi, Misafirperverlik,Vatanseverlik, İyilik yapmak, Çalışkanlık, Paylaşımcı olmak, Şefkat – merhamet, Selamlaşma, Alçak gönüllülük, Kültürel mirasa sahip çıkma, Fedakarlık.
Evrensel değerler
Demokrasi, halkın egemenliği temeline dayanan bir yönetim biçimidir. Siyasal denetimin doğrudan doğruya halkın ya da düzenli aralıklarla halkın özgürce seçtiği temsilcilerin elinde bulunduğu, toplumsal ve ekonomik durumu ne olursa olsun tüm yurttaşların eşit sayıldığı yönetim biçimi.
Özgürlük, birinin engellenmeden ya da sınırlandırılmadan istediğini seçebilmesi, yapabilmesi ve hareket edebilmesi durumudur. Kişinin diğer bireylerin haklarına saygı duyduğu sürece dilediği şekilde davranmasını, kimse tarafından zorla engellenmemesi ya da durdurulmamasını belirtir. En kısa tanımıyla: “kendi hareketlerini kontrol edebilme niteliği“ dir.
Adalet, hak ve hukuka uygunluk; hak ve hukuku gözetme ve yerine getirme; doğruluk. Adil olma duygusu. Adalet, hakkın gözetilmesi ve yerine getirilmesi anlamına gelir. Haklı ile haksızın ayırt edilmesi adaletle sağlanır. Yasalar yönünden insanlar arasında ayrım bulunmaması durumu.
insan hakları, tüm insanların sahip olduğu temel hak ve özgürlüklere denir.
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, Magna Carta
1215 yılında İngiltere Kralı’na kabul ettirilen (kralın yetkilerini kısıtlayan) bildiri olan Magna Carta, insan hakları kavramının ilk belgesi olarak kabul edilir.
4 Temmuz 1776 da yayımlanan “Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi’ insan hakları açısından önemli bir belgedir.
1789 yılında gerçekleşen Fransız Devrimi’nden sonra yayımlanan: “İnsan Hakları Bildirisi’nde Özgürlük, eşitlik ve kardeşlik gibi kavramlar gerçek yerini almıştır.
10 Aralık 1948 tarih ve 217 A(III) sayılı Kararla Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nca ilan edilen “ İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi” ile insanların yasalar karşısında, toplumsal ve siyasal haklar bakımından eşit oldukları, insanlar arasında ayırım yapılamayacağı kabul edilmiş ve üye ülkelerin parlamentolarında onaylanmıştır.
Eşitlik, Toplumsal eşitlik, belirli bir toplum veya yalıtılmış bir grup içerisindeki tüm insanların belli açılardan aynı statüye sahip olmaları durumu. Toplumsal eşitlik, yasalar önünde eşit haklar (güvenlik, oy kullanma hakkı, konuşma ve toplanma özürlüğü, mülkiyet hakkı gibi) ve toplumsal mal ve hizmetlere eşit seviyede erişmeyi içerir. Aynı zamanda ekonomik eşitlik kavramlarını da içerir; yani eğitim, sağlık ve diğer toplumsal güvenliklere erişimi. Bununla beraber eşit fırsatlar ve yükümlülükleri de içerir, böylece toplumun bütününü kapsar.
Etik değerler: İnsanlara, hayvanlara ve bitkilere saygı gösterme, haklıya hakkını verme, çalışanlara baskı yapmama, haksız kazanç elde etmeme, makam sahiplerinin hediye almaması… Gibi kuralları belirleyen davranış ve ilkelerdir. Ülkemizde Kamu Görevlileri etik Kurulu 5176 sayılı kanunla kurulmuştur. Amaç ve kapsam:
“ Bu Kanunun amacı, kamu görevlilerinin uymaları gereken saydamlık, tarafsızlık, dürüstlük, hesap verebilirlik, kamu yararını gözetme gibi etik davranış ilkeleri belirlemek ve uygulamayı gözetmek üzere Kamu Görevlileri Etik Kurulunun kuruluş, görev ve çalışma usul ve esaslarının belirlenmesidir.”
Değerler eğitiminin önemi ve gereği
Değerlerin öğretilmediği ve yaşam biçimi haline gelmediği toplumlarda, insanlarda daha yüksek makamlara gelme, daha çok para kazanma gibi maddi hedefler ön plana çıkar. İnsanlar bu hedeflerine ulaşmak için bir yaşam boyu mücadele ederler. Hedeflerine ulaşmak için her yolu mubah görmeye başlarlar.
Dünyevileşmenin olduğu toplumlarda meslekler bile kazandıkları paraya göre değer kazanmaya başlar. İnsanın değeri bile para ile ölçülür. “ Paran kadar konuş.” “ Senin değerin karşındakinin işine yaradığın kadardır.”
Çocuğumuzu okula gönderirken bile ona” benim çocuğum okuyup, doktor, mühendis, mimar… olacak” diyoruz. Topluma faydalı iyi bir insan olacak diye bir hedef koymuyoruz.
Kızımıza talip olan damat adayı için: Zengin mi, okumuş mu, yakışıklı mı, evi, arabası var mı?… Oğlumuz için aradığımız gelin adayında: Güzel mi, çalışıyor mu, tahsili ne, zengin aile kızı mı?… gibi soruları soruyor ve bu vasıfları taşıyan adaylar arıyoruz.
Yaşam tarzımızda, insanlarla olan ilişkilerimizde, dünyaya bakış açımızda; çoğunlukla değerlerimizden uzak kararlar veriyoruz. Oğlumuza gelin, kızımıza damat adayı ararken, “iyi bir insan mı, helal süt emmiş biri mi, iyi bir aile evladı mı, huyu, karakteri ve ahlakı nasıl? “ gibi sorular pek aklımıza gelmiyor. Değerlerin öncelik olarak görülmediği evliliklerde mutluluk oranları düşmekte ve boşanma oranları artmaktadır.
Şöyle bir soruyu kendimize soralım: Bize göre “İyi bir insan” da bulunması gereken vasıflar nelerdir? Cevaplar genellikle aynıdır: dürüst, güvenilir, adaletli, cömert, nazik, hoşgörülü, yardımsever, tatlı dilli ve güler yüzlü…
Bize göre “kötü bir insan” da bulunan vasıflar nelerdir? Cevaplarımız genellikle aynı olacaktır: Güvenilmez, yalancı, hırsız, kinci, cimri, namussuz, düzenbaz, kibirli, üçkâğıtçı, sahtekâr, fırıldak, utanmaz, yüzsüz, görgüsüz…
“İyi insan” da bulunması gereken vasıflarda veya “kötü insan” da bulunması gereken vasıflarda tahsil var mı, varsa kaçıncı sıradadır?
Kendimizi sorgulayalım; makam, mevki, mal, şöhret sahibi birine gösterdiğimiz saygıyı, ilgiyi, özeni… Anne ve babamıza, yaşlılara kısaca bütün insanlara gösteriyor muyuz? Hani bütün insanlar bir ve eşitti, üstünlük makamda, mevkide, parada… değil, “iyi insan olmak” ta idi…
Her anne ve babanın kendine sorması gereken öncelikli soru: Nasıl bir çocuk yetiştirmek istiyoruz? Olmalıdır. Hayalindeki okulu bitirmiş, istediği mesleğe sahip olmuş, istediği paraya, makama sahip olmuş, maddi refaha kavuşmuş; parayı, makamı ve dünyalığı amaç olarak gören bir çocuk mu yetiştirmek istiyoruz? Yoksa iyi bir tahsil görmüş, sorumluluk sahibi, inançlarına, vatanına, milletine, ülkesine değerlerine bağlı, para, makam ve dünyalık olan her şeyi araç olarak gören bir çocuk mu yetiştirmek istiyoruz? Karar sizin.
Çocuğumuzun geleceği için hiç bir fedakarlıktan kaçınmıyoruz. Yemeyip yediriyoruz. Giymeyip giydiriyoruz… Sizden ricam; bir an için gözlerinizi kapatın ve 20 yıl sonra çocuğunuzla birlikte nasıl bir hayatı yaşamakta istediğinizi düşünün. Çocuğunuz hayalinizdeki okulu bitirmiş, istediğiniz konuma gelmiş, yuva kurmuş, çocuklara ve dünyalık mala, makama ve paraya kavuşmuş… Sizin yerinizin neresi olacağını düşünüyorsunuz. Çevrenizdeki örneklere bakın.
Bütün hayatını çocuğuna adayan nice anne ve babaların ıssız evlerin pencerelerinde evlatlarını beklediklerini, kulaklarının onlardan gelecek bir haberde, telefonda olduğunu unutmayalım… Bazı anne ve babaların huzur evlerine gitmek zorunda kalmaları, oralarda bile arayanının olmaması… İnsanların belirli bir yaştan itibaren paraya değil, ilgiye, saygıya, değer verilmeye ve unutulmamaya ihtiyacı vardır.
Toplumda hırsızlığın, dolandırıcılığın, alkol ve madde bağımlılığının, şiddetin arttığı; komşuluk ilişkilerinin, akrabalık bağlarının, yardımlaşma duygusunun, insanlara saygının ve sevginin azaldığı bir toplumda yaşıyoruz.
Dünya savaşları, sömürgecilikler, insanları köleleştirmeler… hep daha fazla maddeye, mala, paraya, refaha ulaşma uğruna çıkmadı mı?
Bu gün Ortadoğu’da akan kanların, öldürülen insanların, yurtlarında edilen çocukların sebebi petrol yani para değil mi? Maddenin ön planda olduğu bir dünyada ne kadar huzur olur?
Para, makam, mevkii, şan, şöhret vb. her şey demek değildir. Dünyada maddi değerlerden daha önemli şeyler vardır. Sevgi, saygı, değer verilme, önemsenme, hatırlanma…
Hz. Peygamber Kâbe’ye geliyor ve diyor ki: “ Ey Kâbe Allaha yemin ederim ki Allah indinde en sevimli mekân sensin. Yine Allah’a yemin ederim ki Allah indinde bir kulun kalbi senden daha değerlidir.” Bir insanın kalbini kırmanın veya bir insanın kalbini kazanmanın bedeli dünyalık hiçbir şey ile ölçülemez, ancak yaşanır.
İnsan sadece et ve kemikten ibaret değildir. Bedenimizi beslediğimiz gibi aklımızı ve ruhumuzu da beslemeliyiz. Beden gıda ile akıl bilgi ile ruh inanç ile beslenir.
Değerler eğitimi ile kazanılan: Affedici olmak, hoşgörülü olmak, yardımsever olmak, adaletli olmak… Toplumda sevginin, saygının paylaşımın olması, insanların birbirlerine olan güvenlerinin artması… Toplumda huzur ve mutluluğun artmasına sebep olur.
Parayla birçok şeye hükmedebilirsiniz, ancak insanın kalbine hükmedemezsiniz.
Değer eğitimi ailede başlar. Ailede değerler eğitimi anne ve babayı taklit etme ve model alma şeklinde oluşmaya başlar. İnsanların inançlarını, davranışlarını, değerlerini öğrendiği yer ailedir. Aile öncelikle nasıl bir çocuk yetiştirmek istediğine karar vermeli ve ona göre evde davranışlar, konuşmalar ve söylemler geliştirmelidir. Sadece iyi bir meslek mi? iyi bir insan olmak mı?…
Okullarda değerlerimiz öğrencilere bilgi olarak veriliyor, davranışa dönüşmüyor. Öğretmenlerin davranışları ile öğrencilere örnek olmaları, değerlerimize uygun olan olumlu davranışlar kazandırmalıdır. Değerler okullarda öğretilen bilgileri davranışa dönüştürür.
Değerlerin yaşatıldığı toplumlarda yardımlaşma, adalet, hoşgörü, paylaşma ön plana çıkar.
Değerlerin olduğu kurumlarda sevgi, kardeşlik, iş ahlakı ve verimlilik artar
Artık insanların yaşam biçiminin oluşmasında sadece aile değil, sosyal çevre, televizyon, bilgisayar oyunları, sinema, dergi, internet, oyuncaklar ve reklamlar etkili olmaya başlamıştır. Aile ve okul tarafından verilen değerlerle televizyon ve dış dünyanın verdiği değerler çoğu zaman farklılık göstermektedir.
Zaman ve şartlar ne kadar değişirse değişsin temel değerler değişmez.
Hurşit EKİNCİ