Merhamet, insanların veya canlıların karşılaştıkları kötü durumlar/felaketler karşısında üzülmek, acısını paylaşmak, yardım etmek, kollamak, korumak, şefkat göstermek, duyarlı olmak, kötü durumu gidermek için ihtiyaç duyulan iyiliği yapmaktır.
Merhamet, “Acıyı, afetleri gidermeye ve onun yerine sevinç ve hayrı yerleştirmeye yönelik olan bir iyilik duygusudur” (Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır)
Merhamet etmek, severek ve acıyarak korumak, yardım etmek demektir. Deprem, yangın, sel gibi tabi afetlere uğrayan insanlara üzülmek, acısını içinde hissetmek, yardım etmek, acısını paylaşmak kişideki merhamet duygusundandır.
Toprağa dikilen tohum veya fidanın ihtiyacı olan mineraller toprakta bulunduğu gibi, insanın fıtratında/yaratılışında da ihtiyacı olan; sevgi, merhamet, kıskançlık, kin… gibi her türlü duygu vardır. İnsan hangi duygusunu güçlendirirse o duygu yaşamında ve davranışlarında ön plana çıkar.
Merhamet duygusu her insanda mevcuttur. İnsandaki merhamet duygusunu inancı, ahlaki değerleri, yaşadığı çevrede merhamet duygusuna verilen önem belirler. Çıkarını ön planda tutan, ahlaki değerleri zayıf olan kişide merhamet duygusu zayıf olur. Ne pahasına olursa olsun, başkalarının zararına bile olsa kendi çıkarını düşünenlerde merhamet duygusu körelmiş demektir. İnsanın inancı, ahlaki değerleri, merhametli olma duygusunu ne kadar güçlendirirse, kişi o kadar güçlü bir merhamet duygusuna sahip olur.
İnsanda var olan merhamet duygusu güçlü olursa; zor durumda kalan insanlara yardım etmek, anne ve babaya saygı göstermek, yaşlandıklarında onlara hizmet etmek, çocukları sevmek, akrabaları ziyaret etmek, yaşlılara, evsizlere, yoksullara, sakatlara, yetimlere, kimsesizlere, ihtiyaç sahiplerine yardım etmek, zorda kalan canlılara yardım etme, çevreye karşı duyarlı olmak isteği ön plana çıkar.
Akra ismindeki sahabe Hz. Peygamber’i (sav.) torunu Hasan’ı öperken görünce: “Benim on tane çocuğum var, onlardan birini bile öpmedim” dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber: “Merhamet etmeyene merhamet olunmaz.”, “Küçüklerine merhamet etmeyen, büyüklerine saygı göstermeyen bizden değildir.” buyurdu.
“Müminler birbirlerini sevmede, birbirlerine merhamet etmede ve birbirlerine şefkat göstermede tek bir vücut gibidir. O vücudun bir organı acı çektiğinde, bedenin diğer organları da uykusuzluk ve yüksek ateşle bu acıyı paylaşırlar.” Hz. Muhammed (sav)
Merhamet duygusu, insanları birbirine bağlar, insanlar arasındaki kardeşlik duygularını güçlendirir, felakete uğrayan insanın acılarını bir nebzecik olsun giderir. Zor zamanında başkalarının maddi ve manevi yardımını görenler, başkaları zor zamanda kaldıklarında onların yardımına koşarlar.
Bazı insanlar genellikle kendi çıkarlarını düşünerek karar verirler. Bazen verilen yanlış kararlar insanın vicdanını rahatsız eder, huzuru kaçar, rahat uyku uyuyamaz, kendini suçlu hisseder. Kişinin kendisini rahatsız eden duygu onun vicdanıdır.
Vicdan, kişiyi kendi düşüncesi, davranışları hakkında kendi ahlaki değerlerine göre bir iç muhakeme yapmaya, yargıda bulunmaya/sorgulamaya, düşünce ve davranışlarını muhakeme etmeye iten, kişinin kendi kendisini yargılama yapmasını sağlayan duygudur.
Vicdan, kişinin kendi niyeti veya davranışları hakkında kendi ahlaki değerlerini temel alarak yaptıklarını veya yapacaklarını ölçüp biçtiği bir kişilik özelliğidir.
Bir insanın kiralık evi olsa, kiracı uzun süre kirayı ödemediği için ev sahibi kiracıyı evden çıkarabilir. Ancak kiracının imkanlarının olmaması, evden çıkmaları halinde aile fertlerinin çok zor durumda kalacak olması, gidecek yerlerinin olmaması insanın vicdanını sızlatabilir. Vicdanlı olan kişi çoğu zaman aldığı kararı uygulamaktan vaz geçer.
Toplumda huzur, mutluluk, başarı ve refah düzeyinin artması için; toplumu oluşturan bireylerin kendi çıkarları ile toplumun çıkarları karşı karşıya geldiğinde, toplumun çıkarları ön planda olmalıdır. Ben değil, biz diyebilmeliyiz.
Bazen insanların arazisinde su çıkar ancak komşularıyla paylaşmak istemez. Elinde toplumun ihtiyaç duyduğu malzemeler vardır ancak kimseyle paylaşmak istemez. Tüccardır toplumun ihtiyacı olan bir malı pahalanması için stok yapar… Refahın, huzurun, güvenin, adaletin olmadığı bir toplumda insanlar huzurlu ve mutlu bir yaşam süremezler.
İnsan kendi çıkarını değil toplumun çıkarını düşünmesi için vicdanının sesini dinlemeli; “Kendisi için istediğini başkası için de istemeli, kendisine yapılmasını istemediği bir şeyin başkasına da yapılmamasını istemelidir.
Merhamet duygusu bütün canlılarda vardır. Canlılar yavrularını beslemek, büyütmek, onu korumak için her türlü şefkat ve merhamet duygusuna sahiptirler. İnsanlar arasındaki bağları güçlendiren en önemli şeyler; sevgi, şefkat ve merhamet duygularıdır.
Gecenin yarısında, uykunun en derin ve tatlı yerinde çocuk ağlamaya başlar. Babalar çoğu zaman anneye çocuğu susturmasını ister. Anne o tatlı uykusundan kalkar. Sevgiyle çocuğun altını değiştirir. Çocuğun karnını doyurur ve uyutur. Çocuk uyuduktan sonra kendisi de uyur. Çoğu zaman anneler yemez, aç kalır ancak sahip oldukları şeyleri çocukları arasında pay eder. İşte annenin sahip olduğu bu duygu şefkat ve merhamet duygusudur.
Şefkat karşılık beklemeden gösterilen sevgi, acıma, koruma, kollama ve yardım etme duygusudur.
Şefkat sözlüklerde “acıyarak ve/veya koruyarak sevme, sevecenlik” olarak tanımlanır. Kökeninde sevgi, merhamet ve yardım duygularının bulunduğu şefkat, Allah’ın yarattığı canlılara karşı insanda var olan acıma, merhamet etme duygusudur.
Çocuklarımıza göstermiş olduğumuz sevginin ve merhametin bir kısmını da yaşadığımız çevreye, çevrede bulunan canlılara karşı göstermeliyiz. Canlıların doğal yaşam alanlarını korumak, doğayı sevmek demek, insanı sevmek demektir.
Doğayı, canlıların doğal yaşam alanlarını ne kadar korursak, çevremizi temiz tutarsak, insanlarda o kadar sağlıklı olurlar. Toplum olarak doğamıza sahip çıkmalıyız ne kadar sahip çıkarsak, sağlıklı bir yaşam alanına sahip olmuş oluruz.
Merhamet sahibi olan kişi sadece insanlara değil zor durumda kalmış olan bütün canlılara yardım eder. Aç kalan bir hayvana yiyecek verseniz onun size nasıl sadakatle bağlandığını görürsünüz.
Sadece insanlara ve hayvanlara değil, çevreye de zarar vermemeliyiz. Çevrenin kirletildiği, canlıların yaşadığı derelerin kimyasal atıklarla kirletilmesi, sudaki canlıların ölümüne ve çevresel felaketlere neden olur.
Hz. Peygamber (sav): “Bir adam yolculuktayken susadı ve bulduğu bir kuyuya inip su içti. Çıktığında, dili dışarda, hızlı hızlı soluyan ve susuzluktan nemli toprağı yalayan bir köpek gördü. Adam: ‘Anlaşılan bu köpek de tıpkı benim gibi susuzluk çekmiş!’ dedi ve hemen kuyuya inerek pabucu ile su çıkarıp köpeğe içirdi. Bunun üzerine Yüce Allah, onu bağışladı.” buyurdu.
Sahabeler: “Ey Allah’ın Resulü, hayvanlara yaptıklarımızdan dolayı bize sevap var mı?” diye sorunca Resulullah (sav): “Elbette her canlıya yaptığınız iyilikte size ecir vardır” buyurdu.
Yaşlı, kimsesiz, bakıma muhtaç, hasta, fakir, yardıma muhtaç kişiler ziyaret edilerek insanlarda var olan merhamet, şefkat, sevgi, vicdan duygusu güçlendirilmelidir. İhtiyaç sahipleri ziyaret edilerek onlara çocuklar eliyle yardım etek, çocukta var olan merhamet duyusunu güçlendirir.
Merhamet duygusu bizi kendimizle ve yaşadığımız çevre ile barışık yapar. Hz. Peygamber, “Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir.” Sözü ile bizlere komşularımızın dertleri ile dertlenmemizi, onların sevinçlerini, üzüntülerini ve sorunlarını paylaşmamızı ve ihtiyacı olana yardım etmemizi tavsiye ediyor.
Merhamet duygusu bütün insanlara ve canlılara karşı gösterilmelidir. Atalarımız savaşlarda bile kadınlara, çocuklara, yaşlılara, hastalara ve silah çekmeyenlere karşı silah çekmemişler ve onlara karşı merhametli olmuşlardır. Fethedilen topraklarda yüzyıllarca iç içe hiçbir sorun olmadan gayrimüslimlerle bir arada yaşamışlar. Onların inançlarına, yaşam tarzlarına, kültürlerine, ticaretlerine engel olmamışlardır. Savaş zamanı hariç gayrimüslimlerin canlarına, mallarına dokunmamışlardır.
Anı hassasiyeti başkaları göstermemiştir. Kaybettiğimiz topraklarda çoğu zaman atalarımıza ait eserleri bile yok etmişler, orada yaşayan insanımız ya öldürmüşler ya dinlerini zorla değiştirmişler ya da zorla göç ettirmişlerdir.
Çanakkale savaşlarına katılan bir İngiliz general anılarında: “Bizden onlara eşir düşen askerlerimizin yaralarını kendi gömleklerini yırtarak sarıyorlar, kendi yaraları üzerine toprak basıyorlardı.” diye anlatıyor.
Tarih boyunca halkına sevgi, merhamet ve şefkatle yaklaşmayan, adaletle hükmetmeyen, halkını dinlemeyen yönetimler uzun ömürlü olmamışlardır.
Aile bireyleri arasında sevgi, şefkat ve merhametin hâkim olmadığı aileler zamanla dağılmaya mahkumdur. Aile bireylerinin, özellikle anne ve babaların yaşlılıklarında, hastalıklarında, yardıma ihtiyaçları olduklarında yanlarında bulunmak şefkat ve merhamet duygusunun eseridir. Kardeşler evlenip ayrı yerlerde yaşasalar bile, kardeşler arasında sevgi ve merhamet duygularının güçlü olması onların zor zamanlarda birbirlerine kenetlenmelerini sağlar. Aile bağları sevgi, şefkat ve merhamet duyguları ile güçlendirilmelidir.
Devletlerin bile bazen aciz kaldığı deprem, yangı, sel gibi felaketlerde; halkın şefkat ve merhamet duyguları yaraların sarılmasına, acıların paylaşılıp azalmasına, felaketlerin atlatılmasına yardımcı olur.
Şefkat ve merhamet duygusu öncelikle annelerde ve “iyi insanlarda” bulunur. “Merhamet etmeyene merhamet olunmaz.”
Hurşit EKİNCİ
Eğitimci- Yazar