HAYATIN AMACI NEDİR

0
24

Hayatın amacını anlamak için, öncelikle; kendimizi, varoluşumuzu, varoluş nedenini, sahip olduğumuz imkanları, bütün canlıları, olayları, yeri, göğü, bütün evreni düşünmemiz ve sorgulamamız gerekir.

Hiç düşündünüz mü? İnsanlar ana rahminden çıplak ve günahsız olarak dünyaya geliyorlar. Dünya’ya gelen çocuğun yaşayabilmesi için gerekli olan ortam ve ihtiyaç duyacağı her şey hazırdır. Öncelikle çocuğun, beslenmesi için anne sütüne ihtiyacı vardır. Anne sütü çocuğun ihtiyacı olan her türlü vitaminleri içerir ve hastalıklara karşı koruyucu özelliği vardır.  Çocuk ihtiyacı olan sevgi, merhamet ve şefkati anne kucağında bulur. Annelerde çocuğa karşı öyle şefkat ve merhamet oluşur ki; anne çocuğu için her türlü fedakarlığa katlanır… gizli bir güç/kudret çocuğun ihtiyaç duyacağı her şeyi o dünyaya gelmeden önce hazırlamıştır.

Çocuğun yaşayabilmesi için en fazla ihtiyaç duyacağı şey havadır. Hava çocuğun nefes alıp vermesine ve yaşamasına uygundur. Havanın % 78 ‘i azot, %21’i oksijen ve % ’i diğer gazlardan oluşmaktadır. Bu oran az değişirse canlılar yaşamakta zorlanır, çok değişirse yaşayamaz. İnsan 5 dakika havasız kalsa beyin hücreleri ölmeye başlar… Hava olmadan canlıların yaşaması mümkün değildir. Havanın ısısı, nem oranı, temizlenmesi, canlıların yaşamasına uygun olması nasıl oluyor? Hiç düşündünüz mü?

Havanın içerisinde milyarlarca telefon konuşmaları, görüntülü aramalar, televizyon yayınları, telsiz yayınları vardır… Bunları gözlerimizle göremez, kulaklarımı ile duyamayız. Havadaki görüntüleri gözlerimizle görüp, kulaklarımızla her sesi duysaydık insan çıldırırdı, yeryüzünde rahat yaşayamazdı. Havadaki ses ve görüntüleri telefon, televizyon, telsiz gibi aletlerle duyabiliyor ve görebiliyoruz. Havadaki her şeyi işitip görse idik, halimiz nice olurdu? İnsanların havada var olan sesleri, görüntüleri, molekülleri… gözleri ile görmemesi, kulakları ile duymaması bir tesadüf olabilir mi?

Havanın sıcaklığı, rüzgarlar, bulutlar, yağmur, kar, dolu, fırtına… nasıl meydana geliyor? Karlar tane tane değil de kütle halinde yağsa idi; yağmur taneleri birbirine değmeden tane halinde değil de kütle halinde yere inse idi ne olurdu? Bu ahenk, düzen ve denge nasıl oluşuyor, bir tesadüf mü?

İnsanın, hatta bütün canlıların yaşayabilmesi için suya ihtiyaç vardır. İnsan vücudunun %65-70 arası sudur. Yaşadığımız dünyanın yaklaşık %70’i sudur. Okyanuslardaki sular uzayın boşluğuna akmadan veya karaları sular basmadan nasıl dengede durabiliyor? Yer çekimini nasıl açıklayabiliriz?

Dünyada insanların ve canlıların yaşadığı bölgelerde ihtiyaç duyulan içme ve kullanma suyu bulunmaktadır. Bir an Dünyada suyun bittiğini düşünelim; canlılar yaşayabilir mi? Elbette ki hayır. Bugün Ay’a ve bazı gezegenlere uydular gönderiliyor. Şu ana kadar oralarda hiçbir canlı izine rastlanmadı. Orada canlıların yaşayabilmesi için gerekli olan ortam tespit edilemedi. İnsanın yaşayabilmesi için Dünyada, hava, su, gıda ve diğer şeyler var da şu ana kadar uydularla incelenen Ay, Mars gibi yerlerde canlıların yaşayabileceği bir ortam yok?

Canlıların yaşayabilmesi için gıdalara ihtiyaç vardır. Canlıların ve insanın ihtiyacı olan her türlü yiyecekler, gıdalar çevremizde bulunmaktadır. Vücudumuzun vitaminlere, minerallere, yağlara, proteinlere ihtiyacı vardır. İhtiyaç duyulan her şey tabiatta mevcuttur. İnsanlar hastalandığı zaman şifa için ihtiyaç duyacakları ilaçlar ve ilaçların hammaddeleri de tabiatta mevcuttur. Bunların var olması bir tesadüf mü?

Canlıların neslini devam ettirebilmesi için; bütün canlılar dişi ve erkek olmak üzere çifttir. İnsanlar kadın ve erkek olarak aynı iskelet sistemine sahip olmasına rağmen organlarının birçoğu farklıdır. Kadının sesi, teninin yumuşaklığı, görünümü, güzelliği karşı cinsi etkiler. Aynı şekilde erkekte kadınları etkiler. Karşı cinsler arasında ilgi, sevgi ve muhabbetin olması bir tesadüf mü? Yeryüzündeki erkek ve kadın sayısı birbirine yakındır. 150 yıl sadece erkek çocuğu dünyaya gelse veya sadece kız çocukları dünyaya gelse, yeryüzünde canlı kalır mı?

Canlıların yaşayabilmesi için havaya, suya, gıdaya ihtiyacı olduğu kadar; ışığa/aydınlığa, belirli bir sıcaklığa da ihtiyacı vardır. Hava fazla sıcak olsa hiçbir canlı yaşayamaz. Havadaki sıcaklık fazla olursa bitkiler kurur. Hava belirli dereceden fazla soğuk olursa canlıların birçoğu yaşayamaz, ağaçlar yeşermez, çiçekler donar, meyve olmaz… Dünya sürekli karanlık içinde olsa, aydınlık olmasa yine hiçbir canlı yaşayamaz.

Bazı insanlar tabiatı tanrılaştırıyorlar. Aslında tabiat tek başına bir hiçtir. İçinde yaşadığımız Dünya hem kendi ekseni etrafında dönmekte hem de güneşin etrafında belirli bir yörüngede saatte 120000 km hızla dönmektedir. Dünyanın kendi ekseni etrafında dönmesiyle gece ve gündüz, Güneşin etrafında dönmesiyle mevsimler meydana gelmektedir.

Yağmurlar yağmasa tabiat kendi kendine yağmur yağdırabilir mi? Dünyaya Güneşin sıcaklığı ve aydınlığı gelmese tabiatta canlılar yaşayabilir mi? Tabiat kendi ihtiyacı olan sıcaklığı ve aydınlığı sağlayabilir mi? Dünyanın zifiri karanlıkta kaldığını veya soğukların Dünyayı yaşanmaz bir yere dönüştüğünü veya suyun ve gıdaların olmadığını düşünün… Tabiat ne yapabilir? Uygun ışığın, ısının, havanın, gıdanın ve uygun toprağın olmadığı bir yerde hiçbir canlı yaşayamaz.

Tabiat sadece canlıların yaşayabilmesi için gerekli ortamın sağlandığı bir yerdir. Başlangıcı olan her şeyin bir sonu olduğu gibi, insan hayatının sona erdiği gibi, bir gün gelecek her şeyin de sonu gelecek ve yok olacaktır.

Tabiatı incelediğimizde, tabiatta bir ahenk ve düzen olduğunu görürüz. Gece belirli bir zamanda, gündüz belirli bir zamanda, mevsimler belirli bir zaman içerisinde oluyor, biri diğerinin önüne geçmiyor. Gece ve gündüzün nasıl olduğu üzerinde düşünüp ibret almamız gerekmez mi?  Mevsimler, canlılar… üzerinde düşünmemiz gerekmez mi? Bunlar boşuna mı var olmuştur?

Bazıları bilimi kutsallaştırıyor. Bilim bir şeyi yoktan var edemez. Bilim sadece var olan bir şeyi maddeyi/elementi laboratuvarda analiz eder, parçalara ayırır inceler veya sentez yapar, değişik parçaları/maddeleri, asitleri birleştirerek yeni bir şey ortaya koyar.

İlim ile bilim arasında fark vardır. İlim bilimi kapsar ancak bilim sınırlıdır. Fizik, kimya, biyoloji, matematik bilimdir. Felsefe, bilim dalı değildir. Bilim laboratuvarlarda yapılan deneyler veya gözlemler sonucu elde edilen sonuçlardır. Bilimin sonuçları kesindir. İlimin sonuçları kesin değildir. Felsefe, din, sosyoloji … ilim dalıdır. Ancak aynı konularda insanlar farklı görüşler ortaya koyabilirler.

Bütün canlılar üzerinde düşündüğümüzde, insanın diğer canlılardan farklı olduğunu görürüz. İnsanı diğer canlılardan ayırt eden en önemli özellik akıldır. İnsan aklı, bilgi ve tecrübesi ile iş yapar. İnsandan başka hiçbir canlıda akıl yoktur.

İnsandan başka, diğer canlılarda varoluş amacına uygun beslenme, kendini koruma, tabiattaki görevine uygun hareket etme becerisi ve bilgisi vardır. Canlılarla ilgili bir örnek olarak: Siz hiç ineklerin bir araya gelip de “yeter artık! İnsanlar sütümüzü alıyor bize yeteri kadar yiyecek vermiyor. İnekler olarak bir araya gelelim. İnsanlardan şu kadar yem verirseniz, yaşam koşullarımızı iyileştirirseniz biz de size şu kadar süt veririz…” dediklerini duydunuz mu?

Tabiatta öyle bir düzen vardır ki; canlıların artıkları bile tabiata, çevreye zarar vermez, en kaliteli gübre olur. Deniz kendi kendini temizler. Güneşin, ayın, yıldızların, rüzgârın, bulutların görevleri farklıdır… Güneş dünyayı ısıtır, aydınlatır, mevsimleri belirler. Ay geceleyin yeryüzünü aydınlatır, ay takviminin oluşmasını sağlar. Yıldızlar/kutup yıldızı karanlıkta insanlara yol gösterir.

Canlıların ekolojik dengeyi sağlama görevleri vardır. Seralarda kapalı alanda salatalık yetiştiriliyor. Salatalığın çiçeklerinde tozlaşma/döllenme için arılar veya rüzgâr olmasa meyve olmaz… Diğer meyve ağaçlarının veya bitkilerin çiçekleri; rüzgarla veya uçan böceklerle/arılarla tozlaşma/döllenme olmadan meyve olmaz.

Örnekleri çoğaltabiliriz. Deniz kaplumbağası yumurtasını kumsala bırakıp gidiyor. Zamanı geldiğinde yumurtadan çıkan deniz kaplumbağaları denize doğru gidiyor. İnsanlar kaplumbağanın yönünü değiştiriyorlar. Kaplumbağa yine denize doğru gidiyor Denize girer girmez boğulmuyor, yüzmeye ve denizde yaşamaya başlıyor… Bunlar bir tesadüf mü? Yoksa bütün canlıları ve kâinatı oluşturup düzene koyan, dengeyi sağlayan, hayat veren bir gücün/ kudretin bir eseri mi?

Dünya uzayın boşluğunda bulunan yüz milyarlarca gezegenden sadece biri. Dünya boşlukta nasıl duruyor? Bir yere asılı değil. Dünya bir şeyin üstünde de değil… Uzayda denizlerdeki kum tanesinden bile fazla gezegenlerin olmasına, hareket halinde olmalarına rağmen hiçbiri Dünya var olduğundan beri/belki milyonlarca senedir Dünyaya çarpıp zarar vermemiş, Dünyanın yörüngesinde ve dönüş açısında değişiklik olmamış… Tesadüf mü?

.En önemlisi: İnsanlar dünyaya gelirken yanlarında hiçbir şey olmadan dünyaya geliyorlar. İnsanlar dünyada farklı imkanlara sahipler ve farklı yaşamlar sürüyorlar. Kimi zengin, kimi fakir, kimi hasta, kimi daha sağlıklı, kimi zalim, kimi mazlum… Bir mazlumu düşünün; diğer insanlar gibi aynı şekilde doğmalarına, aynı dünyada yaşamalarına rağmen, zulme uğruyor, hakkını alamıyor. Mazlumun zalimden dünyada hakkını alacak imkânı olmadığını düşünün… Her canlı ölüp gittiğinde bu dünyadan bir şey alıp götürüyor mu? Hayır… Öyleyse mazlumun zalimden hakkını alacağı bir gün olmayacak mı? Kötülerden hesabın sorulacağı bir gün olmayacak mı?

Hiçbir şey kendiliğinden meydana gelmez. Her şeyin bir yapıcısı/ustası vardır. Bir alana inşaat malzemelerini koysak, yıllar da geçse kendiliğinden bir bina oluşmaz. Mutlaka bir ustaya ihtiyaç vardır.

Bir insan ne kadar usta olursa olsun; malzeme olmadan hiçbir şey yapamaz. Nasıl ki insanın yaşayabilmesi için havaya, suya, gıdaya, barınmaya… ihtiyacı varsa; insanın daha iyi yaşayabilmesi için ihtiyacı olan malzemelerde tabiatta vardır. Demir, petrol, altın, bakır, doğalgaz… madenler tabiatta vardır. Daha önemlisi demirin sert olma özelliği var, petrolün yanma özelliği var… Bakırın, demirin akımı iletme özelliği var. Tahtanın, camın akımı iletme özelliği yok… Bunlar bir tesadüf mü?

İnsan öncelikle kendisini var oluşunu, organlarını, yeteneklerini, becerilerini, karşı cinsi ve özelliklerini, diğer canlılardan farklarını… düşünmelidir. Konunu uzmanları, insan beyninde 57 trilyondan fazla beyin hücrelerinin olduğunu, böreklerde 400 milyondan fazla kanı süzecek filtrenin olduğunu, insan beyninde 80 bin km. den fazla damarın, Dünyayı iki kez çevreleyecek sinirlerin olduğunu… belirtiyorlar. İnsan denilen bu canlının mükemmel olarak var olması tesadüf mü?

Misalleri/örnekleri çoğaltabiliriz…

Hiçbir şeyin kendiliğinden var olmadığını, her şeyi yoktan var eden; yeri, göğü, bütün kâinatı yaratan, düzenleyen, bütün canlıları yaratan; onların yaşayabilmesi için ihtiyaç duyulan her türlü imkânı, ortamı hazırlayan bir güç/kudret sahibi vardır. İşte bu güç ve kudretin sahibi Allah’tır.

O Allah ki; “Kendisinden başka hiçbir ilah yoktur, sadece O vardır.” O Allah ki, yerin, göğün bütün evrenin ve her şeyin yaratıcısıdır. O her şeyi görür, işitir ve bilir. Onu sıfatları ile biliriz. O hiçbir canlıya benzemez. O doğmamıştır, doğrulmamıştır. O çocuk edinmemiştir. O adildir, mülkün sahibidir, varlığı hiçbir şeye muhtaç değildir. Her şey ona muhtaçtır. Bütün canlılara ayırt etmeksizin rızık ve imkân verendir.

İnsanları, bütün canlıları yaratan, insanların yaşaması için uygun ortamı yaratan, rızık veren, nimetler veren, bir düzen içinde yaratan ve her şeyi insan için yaratan Allah’ın, insanları ve canlıları bir amacı olmadan yaratması mümkün mü? İnsanların eşit olarak doğması/ana rahminden yanlarında hiçbir şey olmadan dünyaya gelmesi, eşit olarak ölmesi/öldüğünde dünyadan hiçbir şey götürememesi, farklı bir hayat sürdükleri; kimi zengin, kimi fakir, kimi zalim, kimi mazlum… bir hayat sürdüğü bir dünyada amaçsız bir yaradılış/varoluş olabilir mi?

Adil olan Allah’ın, insanların yaşayabileceği bir ortamı yaratması, onlara her türlü nimeti vermesi, her şeyi insan için yaratması ve her şeyi insanın emrine vermesi; tabiatta bir ahenk ve düzeni yaratan Allah’ın; insanların uyması gereken kuralları koymaması, insanlar arasında adaletsiz bir yaşama izin vermesi mümkün olabilir mi?

Her şeye kadir olan Allah’ın, insanların niçin yaratıldıklarını, dünyada nasıl yaşamaları, hangi kurallara uymaları, neleri yapıp neleri yapmamaları gerektiğini; emir ve yasaklarını insanlara bildirmemesi mümkün mü? Allah emir ve yasaklarını, insanların yaratılış gayesini, hayatın amacını, uymaları gerekli kuralları peygamberleri vasıtası ile insanlara bildirmiştir.

Allah, ilk insan ve ilk peygamber olan Hz. Ademden, son peygamber Hz. Muhammed’e melek Cebrail vasıtası ile ilahi vahyi/emir ve yasaklarını bildirmiştir. Cebrail peygamberlere hem Allah’ın emir ve yasaklarını bildirmiş, hem de bu emirlerin nasıl yerine getirileceğini; namazın nasıl kılınacağını, ibadetlerin nasıl yapılacağını öğretmiştir.

Bütün peygamberlerde/elçilerde Allah’ın bildirdiği imanın esasları aynıdır. Her peygamber kendisinden sonra gelecek peygamberi bildirmiştir. Bir sonraki peygamber geldiğinde önceki peygamberin hükmü bitmiştir. Allah peygamberlere Cebrail vasıtası ile kutsal kitapları; Tevrat’ı, Zebur’u, İncili ve Kuran’ı indirmiştir.

Peygamberlerin hayatı tevhit mücadelesi ile geçmiştir. Kurana göre; Allah’ın peygamberleri vasıtası ile gönderdiği dinin adı İslam, inanlarına Müslüman denir.

İnsan sadece et ve kemikten ibaret değildir. İnsanda ruh vardır, duygular vardır, arzu ve istekler vardır. Yemek yemekle, su içmekle sadece bedenin ihtiyaçları giderilir. İnsanın maddi ihtiyaçları olduğu kadar manevi ihtiyaçları da vardır. İnsanın ruhunu da doyurmaya ihtiyacı vardır. İnsanın ruhu inançla huzur bulur, inancın gereğini yerine getirmekle mutlu olur.

İnsanın varoluşu ile birlikte inanma ihtiyacı vardır. İnsan çaresiz kaldığında dua edeceği/yardım isteyeceği, bazen şikâyet edeceği, bazen teşekkür edeceği bir tanrıya/Allah’a ihtiyaç duyar. İnanma ihtiyacı insanın yaşamına anlam katar.

İnsanları eşit olarak yaratan, belirli bir süre yaşadıktan sonra eşit olarak ölen insanlara dünyada iken zulmeden zalimlerin; Firavunların, Nemrutların, Ebu Cehillerin… hesap vereceği bir gün olmayacak mı? Allah insanların yaptığı her şeyin kaydedildiğini, bütün canlıların öleceğini ve hesap vermek üzere Allah’ın huzuruna geleceklerini belirtiyor. Allah Allah’ın emrettiği gibi yaşayan, hayırlı işler yapan insanları cennetle mükâfatlandıracağını, Allah’ın yapılmasını yasakladığı işleri yapanları cehennemle cezalandıracağını belirtiyor…

Hayatın amacının ne olduğunu anlamak için kâinatın yaratıcısının; kâinatı, insanları niçin yarattığını bilmek gerekir. Onun için peygamberleri/Allah’ın elçilerini, hayatlarını, tebliğ ettiği esasları ve onlara indirilen kitapları okumak ve bilmek gerekir.

Kur’an-ı Kerim, Allah’ın neleri emrettiğini açıklar. Hz. Peygamber/Allah’ın elçisi, Allah’ın emrettiği şeylerin nasıl uygulanacağını/yapılacağını, yaşantısıyla, örnek olmasıyla insanlara anlatır.

Dünyadaki hayatımız, haz peşinde, nefsin arzu ve istekleri peşinde koşarak, duygularımızın esiri olarak bitireceğimiz bir hayat olmamalıdır.

İnsanların birbirlerini çıkarları için değil, Allah için sevdiği, çıkarların değil dostlukların öncelikli olduğu, güven duygusunun, kardeşçe paylaşımın olduğu zaman dünya daha yaşanabilir bir yer olur.

İnsanların kendisi için istediğini başkaları için de istediği, başka insanların elinden ve dilinden zarar görmediği, birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye ettiği, güzel işler yapan; insanların kardeş olduğu…  insanlar olarak yaşamak hayatı mutlu, başarılı ve amacına uygun kılar.

Hurşit EKİNCİ

Eğitimci- Yazar