Zaman öyle çabuk geçiyor ki… Anlayamıyoruz bile yılların bizden alıp götürdüklerini… Ha tuttum, ha yakaladım derken, kayıveriyor avuçlarımızdan. Hayat… Üzerinde mecburi istasyonların olduğu bir uzun yolda yürüyoruz onu yakalayabilmek için…
Üniversiteyi kazanayım, okulu bitireyim, şu sınavı da geçeyim, işe başlayım, evleneyim, evim abram olsun, çocuğum olsun, çocuğun okulu, şunu bunu… Böyle uzayıp gider istasyonlar silsilesi.
Önümüzdeki son istasyonu da geçince artık rahat edeceğiz sanırız hep. Ama ne yazık ki her zaman bir yenisi bekler bizi… Peşinden koşarken anlamıyoruz ama şöyle bir dönüp baktığımızda artık bir sürü şey için çok geç olduğunu fark ediyoruz… Ve anlıyoruz ki aslında o yolun ta kendisiymiş hayat!… Aslında yaşamakta olduğumuz her anın dokusundaymış…
Rabbimizin gönlünün bizden hoş olacağı kaç iyi şey yapabilmişiz? Kaç insan sevindirmişiz? Kaç kalbe dokunmuşuz kalbimizle? Kaç yüze tebessüm kondurabilmişiz? Kaç yaşlı gözü silebilmişiz? Kaç yüreğin limanı olabilmişiz? Kaç kez uykumuzdan fedakarlık edip O’ nun huzurunda gözyaşı dökebilmişiz? Kaç kez şükretmişiz, sahip olduklarımız ve olamadıklarımız için? Hiç düşündük mü? Evet zaman geçiyor ve son ne zaman bilen yok…
Hayatımızdaki şeyleri bir önem sırasına koyacak olursak, zaman içinde bu sıranın sürekli değiştiğini görürüz. Her şey oluyor ve bitiyor, herkes geliyor ve gidiyor… Biz hayatın içinden geçerken, hayat da bizim içimizden geçiyor…
Bir kendimizle baş başa kalıyoruz ve tabii bir de anılar var… Değil mi ki hayat anılardan ibaret? Dünyevi olan her şey gelir geçer ve geride bir rüya kalır. Yaptıklarımız ve yapamadıklarımız kalır. Yani geride bıraktığımız ayak izlerimiz…
Bizi arayanlar ayak izlerimizi takip edecekler ve ulaştıkları yer işte hayatımızın özeti olacak! Öyleyse çok geç olmadan yönümüzü doğru tarafa çevirelim. Bu hayat bizim hayatımız ve yaptığımız her şey bizim eserimiz olacak.
Görenler onların suretinde bizi tanıyacaklar, bizi anlayacaklar, bizi bulacaklar… Haydi kalkalım ve bir ışık yakalım!
Dr. Sümeyye KULA