Çocuk büyümeye başladıktan sonra ihtiyaç duyacağı şeyleri kavraması ve çevresindeki eşya ve insanlarla nasıl bir ilişki kuracağı eğitimin ilgi alanına girer. Bu süreçte hem hayatta kalabilme ve hem de o toplumda nasıl bir boşluğu dolduracağı eğitimin ana hedefidir.
Altı yaşlarına gelen çocuk bu süreci resmi ve gayri resmi olarak iki kısımda sürdürür. Resmi eğitim okullarda belli bir müfredat doğrultusunda, devletin istediği vatandaş tipine uygun bilgi ve becerilerle donatılmaya çalışılır. Bütün çocuklar bu eğitimden geçer. Bu eğitimin resmi yönüdür ve bunun neticesinde çocuğa yetkinliği için diploma verilir.
Eğitimin gayri resmi ( geleneksel) yönünde ise çocuk yine hayata hazırlanır ama buradaki eğitim her çocuk için aynı değildir. Ailenin ve çevrenin beklentisi, diğer taraftan çocuğun yetenekleri burada önemlidir. Çocuk bir taraftan okulda eğitim alırken diğer taraftan da ailesinin geçim kaynağını veya diğer bir deyişle baba mesleğini öğrenmeye çalışır. Baba mesleğinin şekline göre çocuk “ ağaç yaşken eğilir” atasözünün bilincinde olunarak usta çırak ortamında yetiştirilir. Bu süreç basit işlerden zora doğru çocuğun kapasitesine uygun olarak gerçekleştirilir.
Resmi eğitimde sürecinde olduğu gibi geleneksel eğitim sürecinde de çocuk aynı çocuktur. Yani okul döneminde yapmış olduğu bütün davranışları aynı şekilde baba mesleğini yaparken de yaşar. Okul döneminde çocuğun rastlayabileceği bütün problemler öğretmenler ve eğitim uzmanları tarafından en aza indirilip başarının yakalanması için çeşitli araştırmalar ve uygulamalar yapılır. Bu süreçte öğrencinin hem zihinsel gelişimi ve hem de fiziksel gelişimi takip edilerek öğrenciye imkanlar dahilinde en uygun ortam hazırlanır.
Gayri resmi (geleneksel) eğitim de ise okullarda olduğu gibi eğitim uzmanları ve uygulanacak eğitim teorileri yoktur. Fakat geleneksel olarak çocuğu eğitecek çeşitli uygulamalar tecrübeyle bilinir .
Geleneksel eğitime Kayseri’den bir örnek vermek istiyorum. Şu anda pek uygulandığını zannetmediğim, fakat 30- 40 yıl öncesinde Kayser’de uygulanan “Oyalama Kağıdını “anlatmak istiyorum.
Çocuk baba mesleğini öğrenmek ve o ortamı tanımak için babası ile birlikte sabah erkenden kalkar ve iş yerini açmak için babasıyla birlikte işyerine gider. Yapılan her şey daha çok gözlem yoluyla başlar. Evden ayrılıp farklı bir ortama gelen çocuk hareketlidir ve etrafa da ilgilidir. Babasının vereceği küçük işleri büyük bir iş yapıyormuşçasına canı yürekten yerine getirir. Bu süreçte hem dükkanı ve hem de dükkan çevresinde olup bitenleri gözler. Fakat neticede çocuktur ve bir süre sonra sıkılmaya ve haylazlıklar yapmaya başlar. Bunu fark eden babası hemen çocuğunu çağırır ve: “ Oğlum gel buraya, karşı dükkandaki Mehmet Emmine git ondan oyalama kağıdı iste “der. Çocuk, yeni bir iş yapacağının sevinciyle Mehmet Emminin dükkanına gider ve oyalama kağıdı ister. Durumu anlayan Mehmet Emmi şöyle bir sağa sola bakarak, aradığı şeyi bulamamış gibi: “ yavrucuğum, oyalama kağıdı bende kalmamış ,hadi sen birde Osman Emminin dükkanına bak” der. Çocuk koşarak Osman emminin dükkanına gider ve ondan oyalama kağıdı ister. Osman Emmi de söyle bir arıyormuş gibi yapar ve: “tüh bende de kalmamış. Ali Abine bak, onda olacaktı der. Çocuk koşarak Ali Abisinin dükkanına gider…. bu belli bir zamana kadar böylelikle devam eder.
Bu süreçte yapılmak istenen çocuğu kandırarak onu dükkan dükkan dolaştırmak değildir. Yapılmak istenen çocuğun sıkılmışlığını ve sonucunda doğan haylazlığını hafifletmek için “oyalanmasıdır”. Bu yapılırken yabancı bir dükkana veya ortama çocuk gönderilmez. Bütün esnaf “oyalama kağıdı” isteyen çocuğu gördüklerinde ne yapacaklarını bilir. Çünkü vakti zamanında onlar da aynı tedristen geçmişlerdir.
Peki, böyle bir uygulama ile çocuk ne kazanır: Hiperaktif çocukların eğitiminde kullanılan yöntemlerden biri de ortam ve uğraşı değişikliğidir. Farklı bir ortam ve uğraşı aşırı hareketliliğin ve tembelliğin önlenmesinde etkilidir. Diğer taraftan çocuk sadece babasının dükkanında neler olup bittiğini görmez, böylelikle çocuk bütün çarşıda ne oluyor görür. Nerede hangi dükkan var, hangi esnaf ne ile uğraşır, kim kimin tanıdığı, ne nereden alınır, nerede ne yapılmaz çocuk öğrenir…
Benzer uygulamayı Kayserili ev hanımları da yapar. Ayşe Hanım ev işleriyle uğraşmaktadır ve çocuğu sıkılmıştır. Evde yaramazlık yapmaya başlamıştır. Annesi onu oyalama kağıdı alması için Hatice Hanımlara gönderir. Hatice Hanım da oyalama kağıdı isteyen çocuğu gördüğünde ne yapacağını bilir ve onu gerekiyorsa evine alır kendi çocuklarıyla oynatır. Karnını doyurur. Çünkü zamanı geldiğinde kendisi de çocuğunu avutmak ve ev işlerini rahat yapmak için oyalama kağıdı almaya Ayşe Hanımlara gönderecektir.
Böylelikle mahalle içinde komşuluk ilişkileri daha sıcak ve canlı olur. Çocuk okuldan dönüp evde annesini bulamadığında nereye gidebileceğini bilir ve emniyet içindedir.
Aynı binada yaşayıp ta komşularının kim olduğunu bilmeyen günümüz aileleri için ne büyük bir kayıp…
Hasan EKİNCİ