HİKAYELERLE DEĞERLER EĞİTİMİ: SÖZÜNDE DURMAK

0
898

12 Eylül 1980 ihtilalinin olduğu ilk günlerdi. Tıp fakültesinde öğrenci olan ve aynı mahallede ikamet ettiğimiz arkadaşımla birlikte, Tıp fakültesinde okuyan öğrencilerin kalacağı kiralık ev tutmaya karar verdik. Arkadaşla birlikte günlerce kiralık ev aradık, birçok yere gittik, araştırmalar yaptık. Bir akşam kiralanacak bir eve bakmak için, bir yerde buluşmak üzere arkadaşla sözleştik.

Doğrusu, verilen randevuya gitmekten çekiniyordum. Üzerimizde 12 Eylül ihtilalinin psikolojik baskısı vardı. Ben de Ankara’da üniversitede öğrenci idim. 12 Eylül öncesi yaşanan öğrenci olaylarını çok iyi biliyordum. Askeri yönetim üniversite öğrencilerini potansiyel suçlu olarak görüyordu.

Verilen sözün tutulması gerektiğini, verilen sözü yerine getirmenin erdemli insanda bulunması gereken en önemli vasıflardan biri olduğunu biliyordum. Kişinin verdiği her sözden sorumlu olduğunu, verilen her sözün kişiye sorumluluklar yüklediğini biliyordum.

Kişinin yapmayacağı veya yapamayacağı sözü vermesinin veya vaatte bulunmasının kötü bir şey olduğunu biliyordum. Verilen sözün tutulmaması, kendisine söz verilen kişinin zarar görmesine, o kişinin planlarının bozulmasına ve hayal kırıklığı yaşamasına sebep olacağını biliyordum..

Her malın olduğu gibi insanın da toplum içinde bir değeri vardır. İnsana toplum içerisinde saygın bir yer kazandıran; kişiliği, olumlu tavır ve davranışlarıdır. Kişinin verdiği sözde durmamasının, itibarından çok şey kaybettirdiğini, toplum içerisindeki güvenilirliğini azalttığını biliyordum.

Arkadaşla buluşacağımız akşam, sözleştiğimiz saate yakın; mahallemizde elektrikler kesildi, dışarı karanlık ve yağmur yağıyor. Şehre gidecek belediye otobüsünün  gitme saati de geçmişti.

Nasıl olsa annem gitmeme izin vermez diye düşündüm. Annem akşam ezanı okunduktan sonra çok acil durumlar hariç, çocuklarının dışarıya çıkmasına asla izin vermezdi. Sorduklarında, annem göndermedi diyecektim.

Durumu anneme anlattım.  Annem, “Oğlum! Söz verdin mi?” diye sordu. Evet dedim. Annem: “Söz verdinse gitmen gerekir. Yapmayacağın sözü söylemen, Allah katında büyük bir günahtır.” dedi. Annemin sözünün üzerine söz söylemek mümkün mü?

Dışarıya çıktım. Elektrikler gittiği için etraf karanlık, yağmur yağıyordu. Otobüs durağına vardığımda durakta kimseler yoktu. Üstelik Belediye otobüsü de gitmişti. Gideceğim yere iki araba değiştirerek gitmem gerekiyordu.  Randevu saatine yetişmem mümkün görünmüyordu.

Durakta beklemeye başladım. Şiddetli yağmur yağıyordu. Birden önümde bir minibüs durdu. Şoför arabaya davet etti, baktım tanıdık bir arkadaş idi. Arabaya bindim. Arkadaş “Bu saatte, bu havada nereye gittiğimi” sordu. Fevzi Çakmak Mahallesine deyince, “Ben de oraya gidiyorum, seni bırakırım” dedi. Arkadaş beni buluşacağımız noktaya bıraktı…  Randevuya zamanında yetişmiştim.”

O akşam evi kiralama işi halledilmiş ve güzel vakitlerin geçirildiği bir akşam olmuştu.

Önemli olanın; bir şeyin iyi veya kötü olduğunu bilmek değil; zor da olsa, iyi olanı yapmak ve kötü olanı yapmama iradesine sahip olabilmek olduğunu ve verilen sözün zor da olsa yerine getirilmesi gerektiğini anlamıştım.