Eşitlik, yasalar karşısında, toplumsal ve siyasal haklar bakımından insanlar arasında ayırım bulunmaması, eşit olunması durumu, denklik, müsavat, muadelet anlamlarına gelir.
Eşit: Denk, müsavi ve muadil anlamlarına gelir.
Bütün insanlar özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğarlar. İnsanların dünyada sahip oldukları imkânlar ve yaşantıları farklı olabilir. Kimi insanlar zengin, kimi insanlar fakir, kim insanlar zalim, kimi insanlar mazlum, kimi insanlar sağlıklı, kimi insanlar hasta, kimi insanlar çileli… Hayat yaşarlar ve bu dünyaya veda edip giderler.
İnsanlar doğumda eşit oldukları gibi ölümde de eşittirler. Dünyaya bir şeyler getirmedikleri gibi bu dünyadan giderken de beraberlerinde bir şeyler götüremezler.
İnsanların yasalar ve toplumsal haklar bakımından eşit olma arzusu insanlık tarihi kadar eskidir. Tarih boyunca eşitlik uğruna savaşlar yapılmış, mücadeleler verilmiş nice insanlar hayatını kaybetmiştir. Gücü elinde bulunduranlar sahip oldukları imkânları başkaları ile paylaşmak istememişlerdir.
Tarih boyunca bazen insanlar köle pazarlarında alınıp satılmışlar, bazen köle gibi çalıştırılıp hakları verilmemiş, bazen bütün hakları elinden alınmış…
Bazı toplumlarda insanlar arasında kast sistemleri veya soylular sınıfı oluşmuş… Batıda oluşan soylular sınıfına mensup insanlara: Şövalye, Lort, Baron, Senyör, Dük, Kont, Kontes, Markiz, Leydi… gibi unvanlar verilmiştir.
Bizim tarihimizde insanlar arasında kast sistemi veya asiller gibi sınıf ayrımı olmamış, asil olmanın işareti olarak kullanılan Şövalye, Lort, Baron, Senyör, Dük, Kont, Kontes, Markiz, Leydi… Gibi unvanlar verilmemiştir.
Tarih boyunca insanlarca özlemi duyulan, uğruna savaşlar yapılan, verilen mücadeleler neticesinde kazanılan hak ve özgürlüklerin, ilgili taraflarca yazılı olarak güvence altına alınması uzun bir süreç almıştır…
1215 yılında İngiltere Kralı’na kabul ettirilen (kralın yetkilerini kısıtlayan) bildiri olan Magna Carta, insan hakları kavramının ilk belgesi olarak kabul edilir.
4 Temmuz 1776 da yayımlanan “Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi’ insan hakları açısından önemli bir belgedir.
1789 yılında gerçekleşen Fransız Devrimi’nden sonra yayımlanan: “İnsan Hakları Bildirisi’nde Özgürlük, eşitlik ve kardeşlik gibi kavramlar gerçek yerini almıştır.
10 Aralık 1948 tarih ve 217 A(III) sayılı Kararla Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nca ilan edilen “ İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi” ile insanların yasalar karşısında, toplumsal ve siyasal haklar bakımından eşit oldukları, insanlar arasında ayırım yapılamayacağı kabul edilmiş ve üye ülkelerin parlamentolarında onaylanmıştır.
Hicretten sonra 622 yılında Hz. Peygamberin hazırladığı: Medine şehrinde yaşayan Müslümanlarla diğer kabileler ( Yahudi ve Arap kabileleri) arasında imzalanan, tarafların ve insanların eşit haklara sahip olduklarını belirten “Medine Vesikası “ bu alanda yapılan en eski belgedir.
Allah insanları eşit ve özgür olarak yaratmıştır. Nitekim Kuran-ı Kerimde Allah (cc) şöyle buyurmaktadır: “Ey insanlar! Şüphe yok ki, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi boylara ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerli olanınız, ona karşı gelmekten en çok sakınanınızdır. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hakkıyla haberdar olandır” (Hucurât suresi, 13).
Hz. Peygamber Veda Hutbesinde insanlara şöyle seslenmiştir: “Ey insanlar! Rabbiniz birdir. Babanız da birdir; hepiniz (Hazret-i) Âdem (Peygamber)’in çocuklarısınız. (Hazret-i) Âdem ise, topraktandır. Allah katında en kıymetliniz, takvası en çok olanınızdır. Arabın Arap olmayana bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük, ancak takva iledir.”
“Allah Teâlâ soyunuza ve nesebinize bakmaz; bedenlerinize ve mallarınıza da bakmaz; ancak kalplerinize bakar. Kimin Salih (dürüst) bir kalbi varsa, Allah ona merhamet eder. Siz ancak Âdem’in evlatlarısınız ve Allah katında en sevgiliniz, en ziyade takva sahibi ( Allahtan en fazla korkan) olanınızdır.”
Allah indinde bütün insanlar bir ve eşittir. Kimsenin kimseye üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak iyi insan olmakla mümkündür. İyi insan olmanın vasıflarını taşıyan her insan iyidir. Kötü insan olmanın vasıflarını taşıyan her insan kötüdür.
Tarih boyunca insanlarca özlemi duyulan eşitlik, çoğu zaman sözde veya yazıda kalmıştır. Uygulamada hep farklılıklar göstermiştir. Eşitlik çoğu zaman uygulayıcının insafına kalmıştır.
Bazı insanlar makam veya dünyalığa kavuşunca çoğu zaman kendisini farklı görmeye başlar; yürüyüşü, konuşması, iletişimi… Değişir. İnsan makam ve mevki sahibi olduğu zaman daha olgun, daha anlayışlı ve daha fedakâr olmalıdır. Bir insan makamını kaybettiğinde insanlar onun arkasından olumlu konuşuyorsa o kişi görevini iyi yapmış demektir.
Kanunlar önünde bütün insanlar eşittir. Konuştuğumuzda bütün insanların eşit olduğunu söyleriz. Ancak uygulamada insanlara eşit muamele ediyor muyuz? Karar makamında olan insanlar önüne gelen her insana eşit muamele ediyor mu? Makam ve mevki sahibi insanlara karşı tavrımız nasıl? Gariban insanlara karşı tavrımız nasıl? Birileri işini yaptırmak için kuyrukta beklerken “hatırı sayılır kişilere” farklı davranıyor muyuz? Birilerine randevu vermezken birilerini ayakta karşılıyor muyuz?..
Evimize gelen bütün misafirlere aynı muamele ediyor muyuz? Zengin, makam ve mevki sahibi birileri evimize geldiğinde ona karşı nasıl muamele ediyoruz? Gariban, fakir, pejmürde birisi evimize geldiğinde ona karşı nasıl muamele ediyoruz?..
Şöyle bir kıssa anlatılır: Allah (cc) Hz. İbrahim’e “ Ya İbrahim! Yarın akşam yemeğinde sofrana misafir olacağım “ der. Hz. İbrahim yapabileceğinin en iyisini yaparak güzel bir sofra hazırlar. Yemek zamanı gariban, fakir ve pejmürde bir insan gelir ve Hz. İbrahim’den Allah rızası için yiyecek bir şeyler ister. Hz. İbrahim çok önemli misafirini beklerken bu garibanın ortada görünmesini istemez. Aceleyle bir şeyler verir ve gönderir. Hz. İbrahim uzun süre bekler, gelen olmaz. Sonunda Allah’a dua ederek derki: “ Ya rabbi! Hani benim soframa misafir olacaktın? Çok bekledim ama gelmedin.” Allah (cc) cevap verir. “Ya İbrahim! Ben geldim. Ben bir an önce göndermek istediğin o fakir, gariban, pejmürde kılıklı kulumun kalbinde idim. Onu memnun etseydin beni memnun edecektin…”
Eğitimde fırsat eşitliği sağlanmalı ancak yeteneğe göre eğitim ön plana çıkartılmalıdır.
İnsanları aynı seviyede sevmeyebiliriz ancak görevimizi yapmada, saygıda kusur etmemeli ve insana insanca değer vermeliyiz. Aile fertlerimize de insanlara nasıl saygı gösterilmesi gerektiğini öğretmeliyiz.
Asıl olan soy sop, makam mevki veya dünyalık değildir. İnsanların söz konusu görevi yapmaya uygun olmasıdır. İslam’dan önce köle olan Zeyd Bin Harise, İslam’dan sonra Mute savaşında İslam Orduları komutanı olmuştur. İslam’dan önce Bir kölenin oğlu olan Hz. Üsame İslam Orduları başkomutanı olmuştur.
Bir gün Müslüman olmak isteyen bir zat Peygamber Efendimizi ziyarete gelmiştir. Huzuruna girince titremeye başladı. Bu durumu gören Peygamberimiz: -Korkma ben hükümdar değilim, Kureyş’ten kuru ekmek yiyen bir kadının oğluyum” demiştir.
Hz. Ömer halife olduğunda halka: “Ben sizden biriyim, hiç birinizle sorumluluk derecesinden başka bir farklılığım yoktur” diyor.
Kudüs İslam Ordularınca fethedilince Kudüs’te bulunanlar şehrin anahtarını ancak Halife Ömer’e verebileceklerini söylerler. Durum Hz. Ömer’e bildirilir. Hz. Ömer kölesi ile birlikte Kudüs’e doğru yola çıkarlar. Binit olarak nöbetleşe bindikleri bir develeri vardır. Kudüs’e yaklaşıldığında deveye binme sırası köleye gelir. Köle binmek istemez. Hz. Ömer deveye binme sırası kölede olduğu için köleyi zorla deveye bindirir. Hz. Ömer’i karşılamak için halk sokaklara dökülür. Şehrin ileri gelenleri şehrin anahtarını vermek için devenin üzerinde olan köleye uzatırlar. Köle kendisinin değil, deveyi yularından çeken kişinin Halife Ömer olduğunu söyler… Hz. Ömer’i ve diğer Sahabeleri insanlara üstün kılan yaşantıları ve davranışlarıdır.
Biraz empati yapalım. İnsanların bize nasıl davranması bizi mutlu ediyorsa, bizim de başkalarına aynı şekilde davranmamız başkalarını mutlu eder.
Makam ve mevkiler geçicidir. İnsanlık kalıcıdır. Karşımızdaki kişinin hangi söz ve davranışları bizi rahatsız ediyorsa bizim de o davranışı başkalarına yapmamamız gerekir.
Ağaç yaş iken eğilir. Anne ve babalar çocuklarına hangi konumda nasıl davranmaları gerektiğini öğretmelidirler. İnsanların yaşlı ve muhtaçlara daha fazla ilgi göstermesi, çocuklara daha fazla sevgi göstermesi eşitsizlik değildir.
Mevlanalar, Yunus Emreler, Hacı Bayramlar, Hacı Bektaşlar… İnsana insanca muamele ettikleri için gönüllerde taht kurmuşlardır.
“İnsanların efendisi insanlara hizmet edendir.” (Hadis-i Şerif)
Hurşit EKİNCİ
Eğitimci – Yazar